22 Şubat 2009 Pazar

BAŞBAKAN’IN OĞLU BURAK’IN VİLLA OFİSİNİ KİM, KAÇA ALDI?

BAŞBAKAN’IN OĞLU BURAK’IN VİLLA OFİSİNİ KİM, KAÇA ALDI?

kaynak:odatv

İstanbul’un güzide semti Emirgan sırtlarında Reşit Paşa adında bir muhit var.

Muhitte, Aykan Sokak 10 numarada da güzel bir villa vardır.

Bir genç adam, bir gün Aykan 10 numaradaki villayı gezer ve pek beğenir.

Kısa süre sonra bir başka adam gelir ve villa sahibine “Kaça satarsınız” diye sorar.

Villanın sahibi bir Avusturyalıdır. Avusturyalı, mülkünü satmak niyetinde olmadığını için uçuk bir fiyat söyler: “Bir milyon yedi yüz bin dolara satarım.”

Alıcı, hiç üstelemez ve pazarlık yapmaz, “tamam” der.

Avusturyalı mülk sahibine 500 bin dolar nakit ön ödeme yapar. Villanın içinde kiracı vardır, çıkması beklenir ve nihayetinde tapu devri de yapılır. Devir esnasında bedelin bakiyesi, yani bir milyon 200 bin dolar ödenir.

Dikkat edin, paralar hep nakit ödeniyor.

Genç adam çok mutlu olur ve ortağı olduğu şirket villaya taşınır.

Bu genç adam Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın büyük oğlu Ahmet Burak’tır.

Villanın satın alınma hikayesini muhatabından yani Ahmet Burak Erdoğan’dan teyit etme imkanımız olmadı ancak bilginin geldiği kaynaklarımız güvenilirdir.

Ahmet Burak Erdoğan’ın ortağı olduğu hangi şirket

Aykan 10 numaraya taşınır?

Şirketin adı: Bumerz Denizcilik ve Ticaret Anonim Şirketi.

İyi güzel de, bir milyon 700 bin dolarlık bu şirketin sermayesi ne kadardır dersiniz?

Şirket sermayesi, Aykan 10 numaraya taşınırken 1 milyon liradır. Yani villanın fiyatı, şirket sermayesini aşıyor. Peki, paraları nakit ödeyen kim? Burak Erdoğan mı yoksa bir büyüğü mü?

Şöyle bir itiraz gelebilir. Şirket belki de çok iyi kazanıyordur ve villayı kendi parasıyla satın almıştır. Bu da mümkün ancak bunun için şirket tarihçesini incelemekte fayda var.

Bumerz şirketinin ilk adı Turkuaz’dır. Aralarında Burak Erdoğan’ın bulunduğu beş ortak, 10 Nisan 2006’da bir milyon lira sermaye ile Turkuaz’ı kurar. İlk adres Üsküdar İmrahor mahallesindedir. Ortaklar arasında Başbakan’ın ağabeyi Mustafa Erdoğan, eniştesi Ziya İlgen ile 2001 yılında Burak Erdoğan’ın kayınpederi olan Osman Ketenci yer alır.

Burak Erdoğan, 250 bin liralık sermaye ile şirketin yüzde 25’ine sahiptir. Yüzde 25’er pay sahibi diğer iki isim ise büyük enişte İlgen ile amca Erdoğan’dır.

Aradan 5 ay geçer, olağanüstü genel kurul toplanır.

Genel kurul, plakçılar çarşısı olarak bilinen Unkapanı’ndaki IMÇ 2’inci blokta gerçekleştirilir. Şirketin yeni unvanının Bumerz’e dönüştürülmesi ve şirketin bir milyon 750 bin dolara satın alınan Aykan 10 numaradaki yeni mekanına taşınması kararı alınır. Resmi kayıtlara göre bu tarihte şirket sermayesi halen bir milyon liradır.

Aradan 6 ay geçer, ortaklar yeniden bir araya gelir.

Bumerz’in 2006 yılı olağan genel kurulunu 7 Şubat 2007 tarihinde toplar. Şirket sermayesi bir milyon liradan iki milyon liraya yükseltilir. Burak Erdoğan’ın sermaye taahhüdü de 250 bin liradan 500 bin liraya yükseltilir.

Ne tempo değil mi?

Nisan 2006’da bir milyon lira sermaye ile şirketi kur. Beşinci ayın sonunda bir milyon 750 bin dolara villa ofis al. Altı ay sonra da sermayeni 2 milyon liraya çıkar.

İlginç olan ise, Şubat 2007 tarihinden sonra sermaye artırımı filan olmaması. Oysa işe son derece hızlı başlamışlardı. Acaba işler mi pek iyi değil?

Unutmadan küçük bir not daha aktaralım. Burak Erdoğan’ın villa komşuları arasında Remzi Gür ile Sudan ve İran’da petrol ve gaz kuyuları alan çok zengin bir başka aile dostu daha bulunuyor.

Odatv.com

RHAN GÖKSEL'DEN BAŞBAKAN'A TAVSİYE

ERHAN GÖKSEL'in “MERKEZ BANKASININ, DÖVİZ İHALELERİ ve FAİZ İNDİRİMİ ÜZERİNE” 20 Şubat 2009'de ODA TV’ye de YAPTIĞI AÇIKLAMAAnlaşılan o ki, hükümet ekonomiden anlamıyor. Aynı şekilde Merkez Bankası’nın da olupbitenlerden zerre kadar haberi yok.
Dün akşam Merkez Bankası Financial Times’a haber olacak kadar dünyayı şaşırtacak, doların hızla yükseldiği bir ülkede birden bire faizleri bir buçuk puan düşürdü.
Gerekçe ne olursa olsun böyle bir dönemde bu kadar radikal bir önlem alınmamalıydı. Çünkü faizin düşmesi Türkiye’deki sıcak paranın karı düşeceği için, sıcak paranın yurtdışına çıkmasının önünü açacak bir olaydır.
2002’de Kemal Derviş’in ilk yaptığı iş olan “döviz depo ihaleleri”ni yasaklamak olmuştu.
Döviz alım ihalelerini altı ay önce başlatmış olan ve bir hafta vade ile sürdüren Merkez Bankası, bundan 3 ay önce de bir haftalık vadeyi bir aya çıkarmak gibi bir beceri göstermişti.
Merkez Bankası bu sabah inanılmaz bir şekilde ikinci büyük becerisini gösterdi. Yani, bugünkü kurdan aldığınız dövizi, bankalar olarak üç ay sonra ödeyeceksiniz. Bu durum; yurt dışına gidecek olan Türkiye’deki sıcak paranın kolayca finanse edilmesini, yani bugünkü fiyatı 3 ay sonra ödeyecek bir mekanizma ile ve faizin düşmesi de eklendiğinde, tamamen yabancılara hizmet edecek bir karar halini almıştır.

Bu kararla artık Türkiye’de doların yükselişinin durdurulabilmesi mümkün değildir. Benim sayın Tayip Erdoğan’a acilen bir önerim var. Derhal büyük bir Nuh’un Gemisi yaptırsın. Ve hepimiz içine doluşup, oturup bekleyelim.
Ekonominin gelecek tufanı beklemekten başka çaresi kalmamıştır.”


Devamını Okumak İçin Tıklayınız...

karşılıksız çek, protestolu senet, ödenemeyen kredi kartı borcu

PROTESTOLU SENET SAYISI 2001 KRIZI SONRASINDAN DA FAZLA.

Küresel krizin Türkiye'ye yansımaları, Merkez Bankası'nı telefon santralinde değişiklik yapmaya itti. Sayısı günden güne artan karşılıksız, protestolu çek ve senetler, ödenmeyen kredi kartları için kendisine gelen telefonları dikkate alan Merkez Bankası, arayanları doğru yere yönlendirebilmek için telefon santralinde yeni düzenleme yaptı. Artık Merkez Bankası'nı, karşılıksız çek, protestolu senet, ödenemeyen kredi kartı borcu gibi nedenlerle arayanlar, doğrudan santral aracılığı ile gerekli birime yönlendiriliyor.
Merkez Bankası'nın telefonu arandığında ilk olarak, "Karşılıksız çeklere ilişkin sorunlarınız için 81'i, protestolu senetlere ilişkin sorunlarınız için 82'yi, kredi kartları ve tüketici kredilerine ilişkin sorunlarınız için 83'ü, kredi limit ve risk durumuna ilişkin sorunlarınız için 84'ü tuşlayın" anonsu veren bir telesekreter çıkıyor. Yetkililer, uyglamanın, kaşılıksız çek senet, protestolu senetler hakkında yoğun bilgi almak isteyenlerin sayısındaki artıştan dolayı başladığını belirtiyor.
Risk birimi yoğun
Merkez Bankası bünyesinde bir birim olan Risk Merkezi Müdürlüğü'nün kurumların ve müşterilerin çok fazla aramasından dolayı, bu aralar çok yoğun çalıştığı belirtiliyor. Bundan dolayı Merkez Bankası'nın telefonu arandığında ilk olarak bu servislerin anonsunun duyulduğunu ifade eden yetkililer, "Bu kayıtların bankalara geri bildirimleri yapılıyor. Böylece bütün bankalar, kredi müşterileri hakkındaki istihbaratla ilgili bilgi edinmiş oluyorlar. Buna hem çekler, hem senetler, hem de kredi kartları ve krediler dahil. Risk Merkezi Müdürlüğü çok eski bir müdürlüktür. Uzun süreden beri faaliyetlerine devam ediyor. Ancak bu aralar çok yoğun" diye konuştu.
Sorunlu krediler arttı
Merkez Bankası'nın verilerine göre, ekonomik krizin hane halkı ve şirketler üzerindeki etkisinin en iyi ölçüldüğü, protestolu çek ve senetlerle negatif ferdi krediler son bir yılda büyük artış gösterdi. Bireysel kredi ve kredi kartlarını ödememiş kişi sayısı 2007 yılında 217 bin 576 iken bu rakam 2008 yılında yüzde 192 artarak 635 bin 523' ulaştı. Karşılıksız çek sayısı da 2007 yılında 1 milyon 324 bin 664'den, 2008 yılında 1 milyon 537 bin 194'e çıktı. Protestolu senet sayılarında ise 2007 yılında 1 milyon 470 bin 758 olan sayı 2008 yılında Aralık ayı verileri eksik haliyle 1 milyon 417 bin 423 olarak gerçekleşti.
2006
2007
2008
Protesto edilen senet sayısı*
1.470.758
1.417.423
1.177.910
Kredi ve kart borcunu ödememiş kişi sayısı
145.751
217.576
635.523
Karşılıksız çek sayısı
1.144.740
1.324.664
1.537.194
2006
2007
2008
Protesto edilen senet sayısı*
1.470.758
1.417.423
1.177.910
Kredi ve kart borcunu ödememiş kişi sayısı
145.751
217.576
635.523
Karşılıksız çek sayısı
1.144.740
1.324.664
1.537.194
----------------------

2007’ye ait ekonomik göstergelerde birbiriyle çelişen iki farklı Türkiye manzarası göze çarpıyor. Bazı istatistiklerde, enflasyonu düşen, hızla büyüyen, istikrarı yakalayan Türkiye varken, bazılarında ise katlanarak artan borçlarını artık ödeyemez hale gelen vatandaşlar, işsiz gençler, kepenk kapatan esnaf var.

Türkiye’de istatistiğin babası sayılan Ömer Celal Sarc, yalanı derecesine göre üçe ayırır: yalan, kuyruklu yalan, istatistiki yalan… Gerçekten de rakamlarla biraz cebelleşmeyi göze aldığımızda işimize gelen sonuçları bulmamız çok da zor olmaz… Böylece ortada tek bir gerçek olduğu halde, herkes o gerçeği kendi işine geldiği gibi saptırabilir…
Hükümet yetkililerine sorarsanız, ülkemizdeki her şey güllük gülistanlık… İşsizlik azalıyor, ortalama gelir seviyemiz artıyor, gayri safi milli hasılamız artıyor, faizler düşüyor, ihracatımız artıyor… Muhalefete bakarsanız, ülke büyürken vatandaşın cebindeki delik git gide büyüyor, ihracat artıyor ama ithalat daha hızlı artıyor, milli gelir artıyor ama dış borç çığ etkisiyle artıyor, faiz düşüyor ama cari açık hiç olmadığı kadar büyüyor…
Biz de bazı rakamlara sığınarak halimiz pür mealimiz nedir görelim…



AÇLIK VE YOKSULLUK SINIRI, SINIRA DAYANDI


Sendikalar yılın belli dönemlerinde açlık ve yoksulluk sınırına ilişkin son değerlendirmeleri kamuoyuna duyururlar. Bu hesap, dört kişilik bir ailenin bir ay boyunca tüketmesi gereken temel besin maddelerinin fiyatı baz alınarak yapılır. Memur-Sen'in yaptığı araştırmada, Kasım ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırını yaklaşık 659 YTL olarak hesapladı.
Gıda, giyim, sağlık, barınma ve eğitim başta olmak üzere, ''vazgeçilmesi mümkün olmayan'' 14 zorunlu harcama kalıbı esas alınarak belirlenen 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı ise 1785 YTL 19 YKr olarak belirlendi.
Şimdi bu rakamları dikkate aldığımızda, Türkiye gerçeğini de göz önünde bulundurarak, açlık ve yoksulluk sınırı artık sınıra dayanmış diyebilir miyiz?



DÜNYANIN EN BORÇLU DEVLETLERİNDEN BİRİYİZ


2001 yılı krizinde kamu sektörü ağır bir borçlanma yaşayarak bir yılda 17 milyar dolar borçlanmak zorunda kalmıştı. Bu sayede 2001'de 47,1 milyar dolar olan dış borç stoku 2002 yılında 64,5 milyar dolara çıktı.
AKP hükümetinin işbaşına geldiği 2002 yılında ise Türkiye'nin toplam dış borç stoku 129,7 milyar dolar seviyesindeydi. Bu borcun 64,5 milyar doları kamuya, 22 milyar doları Merkez Bankası'na, 43,2 milyar doları da özel sektöre aitti. Bu yılın haziran sonu itibariyle ise Türkiye'nin dış borç stoku beş yıl öncesine göre yüzde 75 oranında artarak 226,4 milyar dolara yükseldi Türkiye bu rakamlarla dünyanın en borçlu ülkeleri arasında yer alıyor.



ÖZELLEŞTİRMELER VE YABANCI
SERMAYE GİRİŞİ NE İŞE YARADI?


Ülkemizin demirbaşları sayılan, Türk Telekom, Tüpraş, İgsaş, Ereğli, Etibank, Et ve Balık, Tekel gibi hem istihdam sağlayan hem de bütçeye gelir getiren kurumlarımız özelleştirme adı altında haraç mezat satıldı. Elde edilen gelirle tek bir çivi çakılmadı. Üstelik, borsamızın %72’si, Bankalarımızın %40 ı, Sigorta şirketlerimizin %80 ni de yabancıların eline geçti. Temmuz-2006 dan itibaren yabancı para %15 stopaj vergisi ödemekten muaf kılındı.
Bazı çevreler, faiz haram mıdır, değil midir, diye tartışadursunlar; AKP döneminde Türkiye dünyanın en yüksek faiz veren ülkesi oldu. Prof.Dr.Şükrü Kızılot’un hesabına göre; 31 Temmuz 2006 da dolar kuru 1,566 YTL idi. Bu kurdan dolar bozduran yabancılar %22 faizli hazine bonosu aldılar. Bu bonoları 31 Temmuz 2007 de yani tam bir yıl sonra hiçbir vergi ödemeden sattılar. Dolar kuru bu kez 1,280 YTL idi. Böylece bir yıl önce Türkiye’ye yatırdıkları 1.000.000 doları, 1.504.000 dolar olarak geri aldılar. Bir yılda kazançları dolar bazında %50 olmuştur. Bu getiri, dünyada başka hiçbir ülkede yoktur. Şimdi ülkemize yabancı sermaye girmiş mi oldu, yoksa ülkemizin sermayesi dışarıya çıkmış mı oldu?



KREDİ KARTI ÇILGINLIĞI DEVAM EDİYOR


Kredi kartı, taksitli alışveriş imkanından sonra kapitalizmin en büyük icatlarından bir tanesi… Cüzdanımızda hiç para taşımadan istediğimiz gibi alışveriş yapabiliyoruz kredi kartları sayesinde. Ancak ülkemizde kredi kartı kullanımında bir takım yanlışlar gözleniyor. Bu yanlışların başında neredeyse her bankanın cazip avantajlarla sunduğu kredi kartlarından alma sevdası ve ayağımızı yorganımıza göre uzatmamız, yani harcamalarımızın gelirimizden fazla olması geliyor. Kazancımızdan çok harcıyor, sonra da beni bu dertten kim kurtaracak, nerede devlet, nerede millet diye isyan ediyoruz.
Türkiye'de 22 milyon kredi kartı var.Bu furya öyle bir hal aldı ki; sokakta, köşe başlarında bir tezgâh üzerinde form doldurup kredi kartı alabiliyorsunuz. Merkez Bankası'nın verilerine göre borcunu ödeyemeyenlerin sayısı geçen yılın ilk üç ayına göre yüzde 43 oranında yükseldi. Rakamlara göre kart kullanımı ve kart sahibi olmada İngiltere ve Almanya'nın ardından Avrupa üçüncüsüyüz.



PROSTE EDİLEN SENETLER,
KARŞILIKSIZ ÇEKLER REKOR DÜZEYE ULAŞTI


Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası verilerine göre, ülkemizde 2002’de karşılıksız çıkan çek sayısı 742.68 adet. 2003’te bir önceki yıla göre yüzde 11.9 artış ile karşılıksız çıkan çek sayısı 831.302 adete ulaşmış. 2004 yılında da bir önceki yıla göre yüzde 7.5 artış ile 893.939 adet rakamına dayanmış. 2005 yılındaki karşılıksız çek sayısı bir hane daha artarak 1.006.557 adete ulaşmış. 2006 yılındaki sayı ise önceki yıla göre yüzde 13,7 artış ile 1.144.740 adetlik rekor seviyeye ulaşmıştır.
AKP döneminde karşılıksız çıkan çek sayısı yüzde 75 oranında artış göstermiş. AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana karşılıksız çıkan 4.411.648 adet çekin, 2.470.424 adeti sonradan bankalar tarafından ödenmiş geri kalan 1.941.224 karşılıksız çıkan çek ödenmemiş durumda.
Gelelim protesto edilen senetlere, yine Merkez Bankası’nın verilerine göre eylül ayında toplam tutarı da 285 milyon YTL olan 88 bin 467 senet protesto edildi. Bu rakam önceki yıllara göre bir rekoru işaret ediyor.
Ocak-eylül döneminde toplam tutarı 1 milyar 905 milyon YTL olan 634 bin 861 senet protesto edildi. Protesto edilen senet sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 54.2 arttı. Tutar olarak da yüzde 79.7 artış gerçekleşti.



ESNAF KEPENK KAPATIYOR


Ekonomideki bu olumsuz tablo zincirleme olarak toplumun bütün kesimlerini etkiliyor… Bu koşullar altında gün geçtikçe darboğaza giren esnaf, zararın neresinden dönersen kârdır diyerek çareyi kepenk kapatmakta buluyor. AKP döneminde, Kasım 2002-31 Ocak 2007 tarihleri arasında 798 bin 13 esnafın işyerini kapattığını Ticaret ve Sanayi Bakanı’nın kendisi açıklamıştı.
Küçük esnafın yaşama şansının kalmadığı bu dönemde, büyük sermaye yavaş yavaş bütün köşe başlarını tutuyor. Bu değişimi, İzmit’te daha yakından izlemek mümkün. Çok değil, beş sene içerisinde bir çok İzmitli esnaf dükkânını kapatmak zorunda kaldı. Eskiden beri işlerini sürdürenler ise, riske girmek yerine büyük mağazalara dükkânlarını kira vermeyi tercih ediyorlar.
Kentin dört bir yanını kuşatan hiper marketler, büyük mağazalar İzmitli esnafa yaşama şansı tanımıyor. Buna İstanbul’un yanı başımızda olmasını, Ulus Pazarı’nı, artan maliyeti, kızışan rekabeti de ekleyin… Üstelik İzmit esnafının yüzünü güldüren; İgsaş, Seka ve diğer kamu kurumlarının çalışanları da yok artık…

Tuncay Bilecen

GANDHI’nin 7 ölümcül günah listesi

Başbakan’a bir şeyler oluyor: Eşek ölür kalır eseri



Günah listesi

GANDHI’nin 7 ölümcül günah listesi şöyle:

İlkesiz siyaset

Emeksiz zenginlik

Vicdansız haz

Niteliksiz bilgi

Ahlaksız ticaret

İnsaniyetsiz bilim

Özverisiz ibadet






Sınav

"ALTIN ateşle, kadın altınla, erkek kadınla imtihan edilir." Amerikan Atasözü


14 Şubat 2009 Cumartesi

2009 bütcesi sükrü kızılot

sükrü kızılot..hürriyet
KDV’de yüzde 30 artış beklerken yüzde 30 geriledi

2009 yılı Ocak ayı bütçe gerçekleşmeleri belli oldu. 2009 yılında, ithalde alınan KDV gelirlerinde, 2008 yılına göre, yüzde 28.5 artış hedeflenirken, bırakın yüzde 28.5 artışı, geçen yılın ocak ayına göre, yüzde 30.2 gerileme ortaya çıktı.
2009 yılında, toplam vergi gelirlerinde yüzde 20.2 artış hedefleniyordu. Ocak ayı sonuçlarına bakıyoruz; bırakın artışı Ocak 2008’de toplanan vergilerin bile gerisinde kalmış.

ÇOCUKLARA MASALLAR

Okurlarımız hatırlayacaktır; 24 Aralık 2008 tarihli "2009 Bütçesi Çocuklara Masallar Gibi" ve 4 Kasım 2008 tarihli "2009 Bütçesinde Krizin ’K’ Harfi Bile Gözükmüyor" başlıklı yazılarımızda, 2009 yılında ekonomik krizin daha çok derinleşeceğini belirtmiş ve 2009 bütçe hedeflerinin, gerçekçi olmadığına dikkati çekmiştik.

"Dakika bir, gol bir" derler ya aynen öyle oldu.

"Çocuklara masallar" gibi gerçek dışı hedeflerin konduğu "Krizin ’K’ harfinin bile gözükmediği" 2009 yılı bütçesinin, ilk sonuçları belli oldu ve daha birinci ayda makyajı aktı!..

Bunu tahmin etmek için bırakınız kahin olmayı, uzman olmaya bile gerek yoktu.

Daha kasım ayında, ithalde alınan KDV yüzde 16, dahilde alınan KDV ise yüzde 21 gerilemişti. ÖTV’deki gerileme de yüzde 9’du. Özetle, görünen köy, kılavuz istemiyordu...

Tabloda da görüldüğü gibi; ocak ayı vergi gelirleri toplamında, hedefe göre yüzde 22.6 sapma var. İthalde alınan KDV hedefinde ise yüzde 58.7 sapma var.

Yaşanılan ve daha dip noktasına gelinmemiş olan kriz ortamı da göz önüne alınarak, vergi gelirleri ile ilgili hedefler de dahil, bütçenin bir an önce revize edilmesinde yarar var.

SEVİMSİZ GÖRÜNTÜ

Ocak ayı bütçe sonuçlarına bakmaya devam ediyoruz.

Bütçe Açığı: Geçen yılın ocak ayına göre yüzde 466 artmış. Ocak ayı bütçe açığı, 2009’un tamamı için belirlenen 10,4 milyar TL’lik hedefin, yüzde 28.5’i kadar. Oysa, 2008 Ocak ayındaki bütçe açığı, o yılki açık hedefinin sadece yüzde 3.1’i idi...

Faiz Dışı Fazla: Geçen yılın ocak ayında 3.8 milyar TL olan faiz dışı fazla, bu yılın ocak ayında, yüzde 78 düşüşle, 0.8 milyar TL’ye geriledi.

Bütçe Giderleri: Geçen yılın ocak ayında 16.3 milyar TL olan bütçe giderleri, bu yılın aynı ayında 18.8 milyar TL’ye tırmandı.

Özetle, gelirler hedefin gerisinde, giderler ise hedefin üzerinde.

Bunu bir aile bütçesi için düşündüğünüzde tablo neyse, Türkiye bütçesi için de o...

Seçime kadar yapılacak harcamalar ve derinleşen kriz ortamı, yukarıdaki tabloyu gelecek aylarda maalesef daha sevimsiz hale getirecek...

"Kimsesizlerin kimi" olan Başbakan recep tayyip erdogan




nazar etme n’olur çalış senin de olur


Biri...

Gariban Başbakan’ın çocuklarına burs vererek ABD’de okutan hayırsever tekstilcinin kayınbiraderi ve ortağı.


*
Biri...

Hayırsever bursuyla okuyup, ayda 50 bin dolar taksitle gemi alarak armatör olan Başbakan’ın büyük oğlu ve aynı hayırseverin bursuyla okuyup, Washington’da ev alan Başbakan’ın küçük oğlunun eşiyle ortak olup, pırlantacı açan hayırsever kuyumcu.

*

Biri...

Normalde Oscar alması gereken ’’Namaz öğreniyorum’’ filminde başrol oynayan, Yüksek İslam Enstitüsü mezunu, imam ve muhallebici büyükşehir belediye başkanının dünürü.

*

Üçü...

’’Hayısever’’ Deniz Feneri’nin kankası Kanal 7’nin dibindeki "yeşil" alanı alıp, "Buraya AKP İl Binası yapılacak" diye ticaret alanına çevirtip, alışveriş merkezi yapma hakkı kazanmışlar.

*

Baba, çocuk.

Abla, kayınbirader, enişte.

Abi, kardeş, gelin.

Damat, dünür.

*

"Kimsesizlerin kimi" olan Başbakan, "Bir devri kapattık, bir devri açtık" diyordu... Haklıymış.

*

Lale devrini biliyorduk...

Bu da sü’lale devri herhalde.




14 Şubat 2009

nazar etme n’olur çalış senin de olur


Biri...

Gariban Başbakan’ın çocuklarına burs vererek ABD’de okutan hayırsever tekstilcinin kayınbiraderi ve ortağı.


*

Biri...

Hayırsever bursuyla okuyup, ayda 50 bin dolar taksitle gemi alarak armatör olan Başbakan’ın büyük oğlu ve aynı hayırseverin bursuyla okuyup, Washington’da ev alan Başbakan’ın küçük oğlunun eşiyle ortak olup, pırlantacı açan hayırsever kuyumcu.

*

Biri...

Normalde Oscar alması gereken ’’Namaz öğreniyorum’’ filminde başrol oynayan, Yüksek İslam Enstitüsü mezunu, imam ve muhallebici büyükşehir belediye başkanının dünürü.

*

Üçü...

’’Hayısever’’ Deniz Feneri’nin kankası Kanal 7’nin dibindeki "yeşil" alanı alıp, "Buraya AKP İl Binası yapılacak" diye ticaret alanına çevirtip, alışveriş merkezi yapma hakkı kazanmışlar.

*

Baba, çocuk.

Abla, kayınbirader, enişte.

Abi, kardeş, gelin.

Damat, dünür.

*

"Kimsesizlerin kimi" olan Başbakan, "Bir devri kapattık, bir devri açtık" diyordu... Haklıymış.

*

Lale devrini biliyorduk...

Bu da sü’lale devri herhalde.




14 Şubat 2009

ATAT�RK RES�MLER�/ATAT�RK P�CTURES

ATAT�RK RES�MLER�/ATAT�RK P�CTURES YUCE �NDER ATATURK'un cok az g�r�len resimleri.

Orduyu Tefti� Ederken halk�n aras�nda

12 Şubat 2009 Perşembe

LEMAN SON SAYI KAPAK

Babalarla çocuklar oktay eksi hürriyet



hürriyet..oktay eksi
BU sütunu izleyenlerin bir kısmı nedense, Başbakan Tayyip Erdoğan'ı merhum Adnan Menderes'e benzetmemize pek tepki gösterirler. Hemen "Ne demek istiyorsun?" diyen "e-mail"ler yağmaya başlar.

Bu defa tam tersini yapacağız, yani Başbakan Tayyip Erdoğan'ın merhum Menderes'e hiç benzemeyen tarafından söz edeceğiz.

Ama ona gelmeden önce son günlerde -yandaş kardeşlerimiz dışındaki- medyamızı hayli yoğun şekilde işgal eden "bakanların dáhi çocukları" konusundaki son gelişmelerden söz etmemiz lazım. Çünkü Cumhurbaşkanı'nın, Maliye Bakanı'nın, Bayındırlık Bakanı'nın, Ulaştırma Bakanı'nın, eski Çevre ve Orman Bakanı'nın yetenekli mahdumlarına ek olarak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı'nın da çok yetenekli iki mahduma sahip olduğunu biliyorduk ama bunlarla ilgili bilgimiz eksik imiş.

Örneğin biz Başbakan Erdoğan'ın iki oğlunun "iş" yaşamındaki faaliyetini 4 bin 500 tonluk bir "gemiciğe" ortak olmalarıyla ve "Atagold" isimli kuyumculuk firmasındaki hisseleriyle sınırlı sanıyorduk. Meğer halen Amerika'da yaşadığı bilinen Bilal Erdoğan'ın 100 bin TL. sermayeli bir kozmetik firmasında da yüzde 25'lik hissesi varmış.

Bunları öğrenince Adalet ve Kalkınma Partisi eski Genel Başkan Yardımcısı, Adana Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat'ın, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın "mal varlığını" sorgularken söyledikleri geldi aklımıza. Fırat aynen şöyle diyordu:

"Vatandaş olarak soruyorum... Şu servetin kaynağı olarak iddia edilen avukatlık süreci içerisinde hangi vergi dairesine kayıtlıydınız? Ne kadar gelir beyan ettiniz? Ne kadar vergi ödediniz? Bu kadar basit, çok basit... (Deniz Baykal) Vergi beyannamesini gösterirse bu iş biter." (01 Ekim 2008 Milliyet)

Şimdi aynı soruyu olayımıza uygulayalım:

Yüksek öğrenimlerini ancak bir baba dostunun sağladığı olanakla tamamlayan bu gençler acaba ne zaman ne kadar para kazandılar, ne kadar vergi ödediler ve geri kalan birikimleri ne idi de bu şirketlere hissedar olabildiler?

Başka şekilde soralım: Öyle ya, bazen insanların varlığı sadece şahsi kazancıyla artmaz. Tansu Çiller'in annesi vefat edince yastığının altından çıkan (!?) servet gibi birden hayatınızı değiştiren kaynaklar da olabilir. Ama bunun da -aynen Dengir Mir Mehmet Fırat'ın söylediği gibi- hesabının verilmesi gerekir.

Ya da bu tür hesaplardan sıkılırsınız. "Ben orada burada hakkımda dedikodu yapılmasını istemiyorum" dersiniz. O zaman izleyeceğiniz yol, daha önce aynı tür yüksek makamlarda oturanların izlediği yol olur. Yani aile bireylerinize "O tür işlere girme" dersiniz. Onlar da böyle dedikodu kaynağı olabilecek uğraşlardan uzak dururlar. Örneğin Adnan Menderes merhumun üç oğlu vardı. En büyükleri Yüksel okudu Hariciyeci oldu. İkincisi Mutlu, babasından izin alıp ticaret yapmaya kalktı, ama Adnan Bey izin vermedi. Zaten çok da yaşamadı. Bir kaza sonucu öldü. Üçüncüsü Aydın halen yaşıyor. Dediklerimiz yanlış mı doğru mu merak eden gider sorar.

Siz Ahmet Necdet Sezer'in çocuklarının, değil yaptıkları işleri, isimlerini biliyor musunuz?
----------------------

Utanma duygusu... bekir çoskun*hürriyet


BİR genç kızın şarkısıydı belki, hatırlıyorum; ilk kez yağmurlu bir havada sevgilisi ile öpüştüğü için, kasetlerde-plaklarda-radyolarda tekrarlıyordu durmadan:

"Ne zaman yağmur yağsa utanıyorum..."

(........)

Yağmur tanelerinden utanan o kızın aksine, utanmazlar ülkesinin bir yazarı olarak hep düşünürüm:

Ne oldu da biz utanma duygularımızı yitirdik?...

*

Utanma duygusu; tüm eylemlerimizin çıkış kapısındaki nizamiye görevlisi gibidir.

Aklının ermediği, hoşuna gitmeyen, kendisi ile bağdaşmayan tüm eylemlere kapatır o kapıyı, utanma duygusu...

İzin vermez...

Yalana, dolana, sahtekárlığa, üçkáğıtçılığa, hırsızlığa, ikiyüzlülüklere, ihanetlere ve bin bir türlü suça...

Tümünü engelleyen dar kapının görevlisidir o...

Ama utanma duygusu ortadan kalktığında... Kimse tutamaz, kimse durduramaz insanı.

*

Kaç gündür tüm bu olup bitenlere bakıyorum:

Utanma duygusu yok...

Ne o kürsüye çıkıp insanların gözünün içine baka baka yalan söyleyende utanma duygusu var... Ne de onun yalan söylediğini bile bile "Türkiye seninle gurur duyuyor" diye zıplayanlarda...

Ne o kendi şürekası avantanın-yağmanın-hırsızlığın içinde olan "Ahlak-din-iman" demekten utanıyor...

Ne çocuklarının geleceğini ona teslim edenler...

En tepeden başlayarak bakın:

Her birisi bir sürü utanılacak kirin-pasın-rezilliğin üzerinde öyle oturuyorlar.

Utanmadan...

Ve toplum aydınından cahiline, zengininden fakirine, irisinden ufağına kadar buna aldırmıyor...

Yine utanmadan...

*

Biz utanma duygularımızı yitirdik...

Utanmazız...

Bir eskimiş hasletin, sadece eski şarkılarda kalan anlamını, ne zamandır olup-bitenlere baka baka düşünüyorum:

"Ne zaman yağmur yağsa utanıyorum..."

1 Şubat 2009 Pazar

Helal olsun Başbakanımıza!

yigit bulut yorum..
Bu köşeyi sürekli takip edenler bilirler. Ekonomi politikaları konusunda ve Avrupa Birliği (AB) sürecinde atılan bazı adımlarda gerek iktidar partisine gerekse 
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik en ağır eleştirileri yazan birkaç kişiden biriyim. Bazı konularda hâlâ da aynı eleştirel tarzımı sürdürüyorum. Fakat bir gerçek var ki, hem Uluslararası Para Fonu'nu (IMF) sallaması-olmazsa olmaz tavrı hemde son olarak Davos'ta verdiği tepkiler için sadece şunu söyleyebilirim: Helal olsun! Neden mi helal olsun, arz edeyim:
1- Moderatör, susturmak için Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanına "eliyle şarj" yapamaz! Hatta hiçbir şekilde dokunamaz.
 Moderatör bir ülkenin başbakanının sözünü cevap hakkını kullanırken asla kesemez!
3- Bir ülkenin cumhurbaşkanı hangi ülke olursa olsun Türkiye'yi temsil eden başbakanına "bağıramaz, dönüp azarlayamaz"!
Yaparsa ne olur, işte böyle olur! Her "onurlu" insan, "her dik duran Devlet Adamının" yapacağı gibi cevabını alır. Bu bir "dönüştür"! Bu bir "kalkıştır"!
Yıllardır karşısında "ezik büzük" durduklarımız artık şunu çok iyi bilmelidirler, Türkiye, Ortadoğu ve Orta Asya coğrafyasının "en" ülkesidir ve Türkiye olmadan bu coğrafyada asla birşey yapılamaz. Daha fazla uzatmayacağım. Umarım içeride ve dışarıda herkes gereken mesajı alır.

Kim bu Olivier Pascal?
Konu "diplomasiden açıldı" bizim çok önemli bir pazarımızı ilgilendiren detaylarla devam edelim. Avrupa Birliği'nden açıklama geliyor; Telekomünikasyon pazarında şunları yapacaksınız! Peki neler? Söyleyenin ağzından devam edelim. Bakın neler diyor Avrupa Birliği Komisyonu Bilgi Toplumu Genel Müdürlüğü Türkiye Masası Şefi Olivier Pascal, son bir yıl içinde katıldığı toplantılarda? Alternatif operatörler ve servis sağlayıcılar yüzde 2 ila 4 arasında pay sahibi. Bu Türkiye'nin yurtdışı imajı açısından çok olumsuz.
 
Pazarı almak istiyorlar
* Telekom sektörüne özel düzenlemelerde Avrupa Birliği Telekom düzenleyicisi çerçevesiyle uyumsuz bir kanununuz var.
* Evrensel Hizmet Yükümlülükleri'ne açıklık getirmediniz, 2002/22 Avrupa Birliği direktifleri doğrultusunda bunu yapmanız gerekli. (Bizim ülkenin her yerine hizmet götüremediğimizi iddia ediyor ve Avrupa Birliği kaynaklı operatörlere pazarı peşkeş çekmeniz gerekli demek istiyor. "Türkiye'de insan hakları yok bırakın biz yapalım" ile aynı mantık)
* Türkiye'de sabit hatlar sınırlı, mobil iletişim desteklenmeli. (Burası da çok ilginç nedense GSM şebekelerine özel bir destek var)
* Avrupa Birliği'nde büyük bir iç pazar oluşturulmalı. Hatta uluslar ötesi bir pazar olgusu desteklenmeli (haklısınız, "Biz ulusal olan her şeyden vazgeçelim zaten mevzuatınızı da Avrupa Birliği'nin istediği gibi yapın" diyorsunuz, pazarı Avrupa Birliği firmalarına rızamızla açalım. Peki aynı şeyleri neden France Telekom'dan, Fransa pazarından istemiyorsunuz?)
Kendi sermayeleri için

Değerli dostlar, 
istenenler sadece bu kadar değil. Avrupa Birliği'nin telekom sektöründen sorumlu komisyon üyesi Viviane Reding daha da ileri gidiyor ve Avrupa Birliği içinde acilen merkezi bir regülatör kurulmasını istiyor. Bunun anlamı da çok açık; Türkiye'deki Telekomünikasyon Kurumu gibi aktörler devreden çıkarılacak ve bizim pazarımız hakkında tam üyesi olmadığımız Avrupa Birliği karar verecek. Aynen Gümrük Birliği'nde Türkiye'nin düşürüldüğü tuzağın farklı bir denemesi!
Sonuçlar:
1- Rekabete, kalitenin artmasına, hizmetlerin çeşitlenmesine, fiyatın düşmesine sonuna kadar varım. Türkiye'de yerel otoriteler her türlü sorgulamayı yapıp pazarı iyiye doğru itmek konusunda her türlü düzenlemeyi yapabilir ama Avrupa Birliği'nin takındığı tutum bana göre oldukça şüpheli ve doğrudan Türk pazarını kendi sermayesine peşkeş çekmeye yönelik.
2- Avrupa Birliği'nin, önümüzdeki günlerde Türkiye'ye aynen gümrük birliğinde olduğu gibi, kendi firmalarına avantajlar yaratmak doğrultusunda bazı şeyleri bizlere yutturmaya çalışacağını düşünüyorum ve bu konuda herkesi uyanık olmaya davet ediyorum.
3- Avrupa Birliği ile "Bilgi Toplumu ve Medya" başlığı masaya gelmiş durumda. Çok ama çok dikkatli olmalıyız. Alabileceğimiz yüksek ücretlerden mahrum kalmış bir şekilde Avrupa Birliği kendi şirketlerini pazarımıza itmenin yollarını arayacak. Aynı oyuna boru hatlarında geldik, defalarca yazdım sizlerle paylaştım! Burada da gelmeyelim!

Atatürk’ün ABD’lilere hitap ettiği bir görüntüsü

İşte Ata'nın ABD'ye hitabıÇankaya Köşkü, şimdi de Atatürk’ün ABD’lilere hitap ettiği bir görüntüsünü yayınladı. Şimdiye kadar ender yayınlanan 2 dakika 19 saniyelik görsel doküman, Atatürk’ün, ABD’in ilk Türkiye Büyükelçisi Joseph C. Grew’i kabulünü içeriyor. Atatürk, ABD Büyükelçisi’nin de yanında hazır bulunduğu görüntüde, ABD halkına hitap ediyor. Atatürk, 1925 yılında çekilen bu görüntüsünde, ABD’lilere "Muhterem Amerikalılar" diye hitap ediyor ve "Amerika milletinin Türk milletiyle beraber olduğundan şüphem yoktur" diyor.

PENGUEN KAPAK



BURADA YER ALAN YATIRIM BİLGİ, YORUM VE TAVSİYELERİ YATIRIM DANIŞMANLIĞI KAPSAMINDA DEĞİLDİR. YATIRIM DANIŞMANLIĞI HİZMETİ; ARACI KURUMLAR, PORTFÖY YÖNETİM ŞİRKETLERİ, MEVDUAT KABUL ETMEYEN BANKALAR İLE MÜŞTERİ ARASINDA İMZALANACAK YATIRIM DANIŞMANLIĞI SÖZLEŞMESİ ÇERÇEVESİNDE SUNULMAKTADIR. BURADA YER ALAN YORUM VE TAVSİYELER, YORUM VE TAVSİYEDE BULUNANLARIN KİŞİSEL GÖRÜŞLERİNE DAYANMAKTADIR. BU GÖRÜŞLER MALİ DURUMUNUZ İLE RİSK VE GETİRİ TERCİHLERİNİZE UYGUN OLMAYABİLİR. BU NEDENLE, SADECE BURADA YER ALAN BİLGİLERE DAYANILARAK YATIRIM KARARI VERİLMESİ BEKLENTİLERİNİZE UYGUN SONUÇLAR DOĞURMAYABİLİR. *************
Free META Tag Analyzer Free Hit Counters
Sitemap Generator Link Değişimi *Valid HTML 4.01 Transitional