26 Kasım 2008 Çarşamba

‘Harry Potter ve Melez Prens’den yeni fragman

‘Harry Potter ve Melez Prens’den yeni fragman
Gösterimi 17 Temmuz’a ertelenen ‘Harry Potter ve Melez Prens’in yeni fragmanı yayınlandı.
İSTANBUL - Daha önce gösterim tarihi ertelenen Harry Potter serisinin altıncı bölümü ‘Harry Potter ve Melez Prens/ Harry Potter and the Half-Blood Prince’ın yeni fragmanı yayınlandı.


bb

Mehmet Uğur CİVELEK / ARKA PLAN26.11.2008 -

Mehmet Uğur CİVELEK / ARKA PLAN26.11.2008 -
Küresel düzeyde yaşanan daralma tüm ekonomik değişkenleri olumsuz yönde etkileyerek

geleceğe yönelik istikrarsızlık potansiyelini olağandışı seviyelere yükseltmeye devam ediyor. Bu durum tüm ekonomileri de, az veya çok aynı yönde etkiliyor. Ticaret hacmi ile birlikte sermaye hareketleri daralıyor, alacakların tahsili büyür iken borçların ödemesi zorlaşıyor ve kredi hacmi ile vadeli alışverişler azalıyor. Ekonomi daralır iken işsizlik artıyor ve istikrarsız fiyat hareketleri yüksek düzeyli belirsizliğin simgesi haline geliyor. Toplam talep daraldıkça, toplam arz da buna uyum sağlamaya çalışıyor; oluşan dengesizlik daha düşük gelir ve istihdam düzeylerini zorunlu kılıyor. Zaman içinde, sorunun hangi ekonomilerden veya hangi sektörden başladığı konusu ise önemini kaybediyor, gelir dağılımı ve rekabet koşullarının bozulması yolu ile tüm ekonomi olumsuz baskıların altında bunalıyor. İçine düşülen kısır döngüden çıkmak kolay olmuyor.
Yaklaşık bir yılı aşkın süredir etkileri giderek yoğunlaşan küresel kriz, özetle söylemek gerekir ise üretim ve tüketim ilişkilerinde ciddi bir tıkanıklık yaratarak geleceğe ipotek koyuyor. Şu ana kadar uygulamaya konan önlemler ise sorunun büyümesini önleyememiş görünüyor. Vergi ve faiz indirimleri, özkaynak destekleri ve likidite enjeksiyonları yanı sıra kamusal garantilere rağmen yaşanan daralmanın tersine çevirilememiş olması güvensizlik algılamasını büyüterek daralmayı şiddetlendiriyor. ABD'de konut sektöründeki aşırılığın tetikleyerek başlattığı daralma devam ediyor: Son açıklanan ikinci el ev satışlarının iyice azalması ve fiyatların düşmeye devam etmesi bugüne kadarki önlemlerin yetersiz kaldığı anlamına geliyor. Bu mesajı alan yetkililer yeni kurtarma paketlerinin kapsamını genişletmek adına zamana karşı yarışıyor ve toplumsal maliyet kademeli olarak yükseliyor; çözüm yönündeki çabaların başarısızlığı ekonomik daralma tehdidini daha yüksek düzeylere sıçratıyor. Gerçekçi olamamanın, yetersiz teşhis ve tedavi girişiminin bedeli çok ağır oluyor; zira hem kaynaklar israf edilmiş hem de sorunlar daha da ağırlaşmış ve çözümü zorlaşmış hale geliyor. Bu durum menkul ve gayrimenkul değerlerinin daha da gerilemiş, bilançoların yıpranması ile kredi itibarı azalmış, güvensizlik ve kırılganlık algılaması güçlenmiş bir görüntü şeklinde karşımıza çıkıyor.
Ülkemizde de ekonomik paket yolu ile yaşanan olumsuzluklara müdahale hazırlığı yapılıyor; gerçekçi olunmaz ve sonuçta çabalar yetersiz kalır ise mevcut sorunlar katlanarak büyüyecek ve iyice ağırlaşmış maliyetler ciddi bir istikrarsızlık yaratacak. Bir yandan ekonomideki daralmayı durdurmak, fakat diğer yandan enflasyon ve mali disiplin konularındaki hassasiyetten vazgeçmemek paketin yetersiz kalması ve başarısızlığa mahkum olması ihtimalini artırıyor. Başka bir deyişle ekonomik daralmanın şiddetlenmesi ve işsizliğin daha tempolu bir şekilde artması olasılıkları güçleniyor. Yabancı sermaye çıktıkça para politikası daha sıkı hale geliyor, borç-alacak zinciri kırılıyor; başka bir deyişle para arzı daralırken, paranın devir hızı düşüyor ve ekonomi durgunlaşıyor. bir anlamda ekonomide boğulmaya sebep olan koşulların acilen ortadan kaldırılması için çok seri ve kararlı olunması, piyasaya ne kadar gerekiyor ise o kadar gelir transferi ve likidite enjeksiyonu gerekiyor. Seçme lüksü ise bulunmuyor, ince ayar yeterli olmuyor ve işe yaramıyor.
Ülkemizde güvensizlik yaygınlamış tüm sektörler üzerindeki etkisi ciddi boyutlara ulaşmış durumdadır. Üretim ve tüketim ilişkilerindeki daralma ortadan kalkmadan bir normalleşme yaşanması, mümkün olmaktan çıkmıştır. Mevcut küresel koşullarda IMF ile yapılacak anlaşmanın, özel sermaye ile desteklenmesi ve para politikasının gevşemesi, ekonomideki çarkları yeniden döndürmeye başlaması olası değildir. Para politikası gevşese bile, olumsuz rekabet koşulları ve gelir dağılımındaki bozukluk daralmanın aşılmasını engelleyebilecek boyuttadır. Koşullar, enflasyon ve mali disiplin ısrarı nedeniyle başarı şansını sınırlamakta, sıkıntının büyüme olasılığını yükseltmektedir. Tehlikenin büyüklüğü hesaba katılmalı gerçekçi bir şekilde gereken riskler alınmalı, hiçbir şey değişmeden yola devam edilemeyeceği unutulmamalıdır!.. İnce ayarla sıkıntının aşılabileceğini öngörmek basiretsizliktir, gerçekçi olamamaktır, kararsızlıktır.

yigit bulut analiz ve yorum

yigit bulut
Uçurtmalar “rüzgara karşı” yükselirler...Gani Müjde’nin “Osmanlı Cumhuriyeti” filmine gittiniz mi?Gitmediyseniz, lütfen hem kendiniz gidin, hem de mümkünse çocuklarınızı da götürün. “Mustafa” adıyla belgeseller yapılıp, Atatürk’ün karalandığı bir ortamda çocuklara “Atatürk olmasaydı neler olurdu” gerçeğini anlatan “mükemmel bir eser”. Pahalı bir “prodüksiyon” değil ama “ana fikir çok net ve vurucu”.Filmde geçen bir cümle var uçurtmalar “rüzgarla” uçmazlar, rüzgara karşı durdukları için yükselirler. Bu cümle “toplumsal olaylarda” liderlerin nasıl “ortaya çıktığını” anlattığı gibi “krizlerde kendini olumsuz algılamaya kaptırmayıp” gerektiğinde ters hareket edebilenlerin başarılarını da çok güzel özetliyor... Örnek mi? Hemen arz edeyim...Sevgili dostlarım, hatırlarsanız geçtiğimiz hafta bir yazımda çok net bir iddiada bulundum...O yazıdan kısa bir alıntı yapmak istiyorum “...kısa vadeli olumsuzluğun sonuna geldik, kendinizi bu havaya kaptırmayın... “Kriz çıkacak, dünya çok hızlı bir büzüşme dönemine girecek“ derken nelere bakıyorsam, bugün bu cümleyi ederken de baktığım bazı “kriterler” ve en önemlisi “genel kurallar” var... O günlerde “aşırı genleşmeye sevinmek ve kendinden menkul sayıp” havalarda uçmak ne kadar abes ise, bugün “genleşmenin doğal sonucu olan” büzüşmeye aynı şekilde aşırı şekilde kendini kaptırmak o kadar abes! Bu doğal bir çevrim ve “hiçbir durum” kalıcı değil! Bırakın ekonomiyi “evrende tepede kalabilen bir dinamik” yok! Başlangıcı olan her şeyin bir zirvesi ve bir sonu var. Bu kuralları ekonomiye uygularsak, yaratılan ve anlatılan felaket senaryoları gerçekçi mi?... Soruya dünya “geneli” için cevap ararsak ben büzüşmenin yataylaşarak devam edebileceğini ama “daha da derine doğru” fazla yol alamayacağını düşünüyorum... Kesintisiz “genleşme” nasıl olmadıysa, kesintisiz “büzüşme” de olmayacak!... “İyi ile kötü” daha doğrusu “olumlu ile olumsuz” çok sık yer değiştirecek ve “kısa süreli olumlu tepkiler” göreceğiz... Son olarak asla ama asla “ümidinizi kaybetmeyin!“ Gecenin en karanlık anı, sabaha en yakın andır!” Ben bu yazıyı yazdığım gün, birçok gazete köşesinde “felaket yazıları” vardı. Bazı arkadaşlara göre her şey çok kötüydü, daha da kötü olacaktı. Dolar kuru 2 YTL’yi geçecekti, faiz piyasamız çökecekti...Peki ne oldu? Rüzgara “karşı duramayıp” kendini kaptıranlar, o gün 1,70 üstünde dolar aldılar, felaket bekleyen firma sahipleri 1,70 üstünde dolar kredilerini kapattılar, birçok yatırımcı “daha da dibe gidecek” diyerek hisselerini “yok pahasına 20,000’li endekste” devrettiler...Kısacası rüzgarla hareket edenler “ciddi zarar” gördüler. Peki “rüzgara karşı” duranlar?Onlar farklı davrandılar. Son dalgada “algılamaya” kendilerini kaptırmayıp “objektif” bakabilenler 1,70 üstünde dolar almak yerine sattılar. Diğerleri hisselerini satarken 20,000’li seviyelerden “bu şirketler” bu fiyatlarda “kalamaz” diyerek maliyet yaptılar... Rüzgara “karşı durarak” yükseldiler... Kâr rekoru kıran bankalar adam “çıkarırken” işçilerine sahip çıktılar! Sonuç: “Asla karamsar olmayın” yazımdan üstünden daha birkaç gün geçti...Bu sabah dolar 1,56, borsamız 25,000 sınırında, Amerika’da “yeni paket” konuşuluyor...O gün “bittik” diyenler, bugün “ne oldu” diyorlar... Şimdi bütün iş dünyasına, bireysel olarak “yatırımlarını” yönlendirmeye çalışanlara, kazanma ümidi taşımak isteyenlere, işsizlere, gençlere sesleniyorum “olumsuz algılamanın” sizi esir almasına ve kararlarınızı etkilemesine izin vermeyin. Algılamanız ile “gerçekler” arasına mesafe sokmayın ve asla ama asla “karamsar” olmayın! Güneşli günler “kamuoyunda iddia edilen karamsarlığa” rağmen çok ama çok yakın!

23 Kasım 2008 Pazar

borsalarda bu hafta halil recber.teknikanalizim

Borsalarda ciddi yükselişler yaşanabilir
Perşembe günü tüm dünyada son haftaların en büyük aşağı yönlü dalgalanmalarını gördük.
Bu gerilemede İMKB 100 endeksi 20.600 seviyesine kadar gerilerken, haftanın son işlem gününde yüzde 4 seviyesinde yükseldi.

Yine perşembe günü ABD DJI endeksinde ise 18 yıldır devam eden yükselen trendin altında bir günlük gerileme yaşandı ve aynen İMKB 100 endeksinde olduğu gibi endeksler tüm ABD borsalarında ortalama yüzde 7’ye yakın yükseldi DJI endeksinin perşembe günkü kapanışının 7.500 seviyesinde olması, bu bölgenin geçmişini detaylandırdığımızda, 1998 Uzakdoğu krizinin ve 11 Eylül 2001 saldırılarının dip bölgesi olması yanında son 11 yılın dip bölgesi olarak da gelişti.

Ve şimdilik bu önemli seviyeden çok ciddi olduğunu düşündüğümüz tepki geldi. Dünya borsalarının son 1 yılda ortalama yüzde 55 gerilemesine karşılık son üç haftada ortalama yüzde 24 düştüğünü düşündüğümüzde ve borsa endekslerini karşılaştırdığımızda artık tüm borsaların dip sürecine girdiğine yönelik işaretlerin kuvvetlendiğini söyleyebiliriz. Buradan yola çıkarak, yeni haftada borsalarda yükselişler tepkiler ciddi boyuta ulaşabilir.

İMKB 100 endeksi için ise 22.500 seviyesi, son 12 günde yaşadığımız yüzde 29’luk kaybın kapatılması açısından önemli ve geçilmesi şart olan bir seviye olarak izlenecektir. Bu noktanın geçilmesi halinde, endeksin 23.500 ve 25.000 aralığına kadar yükseliş yapması beklenebilir.

Destekler: 21.500- 21.000-20.600 Dirençler: 22.500-23.500-25.000

1,62 YTL geçiş seviyesi olacak

1.74-1.75 YTL son 1 ayda ikinci defa denendi ve şimdilik bu kuvvetli ve önemli direnç seviyesinden satışlar geldi. Normal diyebileceğimiz bir satış süreci gibi gözükse de, 1.62 YTL ilk grafikte doların tansiyonunun ve iştahının düşmesi açısından bir geçiş seviyesi. Bu noktanın altındaki gerilemeler ateşi düşüreceği gibi, 1.57 seviyesine kadar gerilemenin de önünü açacaktır. Dolar iştahındaki düşüş aynı zamanda kısa ve orta vadede hızlı bir dolar arzını da peşinden getirecektir

Gerileme hızlanabilir

Kısa vadede zirve tekrar denendi ve içeride dövize gelen satışlarla gerileme tekrar hızlanabilir. 2.050 YTL kritik destek seviyesi. Bu noktanın kırılması ile beraber yeni haftada hedef 2 YTL seviyesinin de altı olabilir. Burada hedef 1.970 YTL.

Aynı zamanda euro-dolar paritesinde kısa vadeden orta vadeye yönelik euronun yükselişi ciddi anlamda hızlanabilir. Bu nedenle euronun içerde düşüşü, dolara göre daha sınırlı olabilir. Dolar yüzde 3 düşerken, euronun yüzde 1.5-2 gerilemesi paritedeki güçlü euro sebebiyle gerçekleşebilir.

1.36’ya kadar tepki olası
Paritede artık kısa vadede 1.2500 kuvvetli destek olmuş durumda. Burada da euronun güçlenmesi ve doların iştahının azalması için yeni haftanın ilk gününde 1.2630 son dalga geri çekilmenin kırılması gerekir. Bu seviye yeni haftanın ilk gününde geçilebilecek güce sahip ve euronun kısa vadede 1.3100-1.3300 ve 1.3600 seviyesine kadar bir tepki sürecine girmesi beklenebilir

14 Kasım 2008 Cuma

25.300 geçiş noktası

http://rapidshare.com/files/5746862/U2.by.Kawa.for.postaw.net.part2.rar

25.300 geçiş noktası
İMKB-100, güne beklentiler doğrultusunda satıcılı başladı ve ilk önemli destek noktası 24.500’ü denendi.
: 14 Kasım 2008Buradaki destek çalıştı. Son 7 gündür endeksin yüzde 17 gerilemesi, bu önemli ara destekte tutunmasında etken. 24.500’den gelen tepkiler, endeksi son 6 iş gününde adeta bir alçalan trend çizgisi gibi 5 günlük hareketli ortalamanın oluşturduğu satış baskısına 1-2 seans içinde son verebilecek bir tepki oluşturabilir. 5 günlük hareketli ortalamanın geçtiği 25.700’e endeksin ulaşması ve üzerindeki satış baskısını tamamlaması için, ilerleyen 1-2 seans içinde 25.300’ün geçilmesi önemli. 25.000’den uzaklaşmak istemeyen endeksin şimdilik bu seviyeye geçme isteğinin olduğunu söyleyebiliriz. Destek: 24.850 - 24.700 -24.500. Direnç: 25.300- 25.700-26.300.
halil recber

İMKB 3,7 cent seviyesinden 0,42'ye nasıl geldi, hatırlıyor musunuz?

14.11.2008 Yiğit Bulut Yorum
Daha doğrusu, 13 ayda "çöken finansal kule"nin 57. hükümetin başına nasıl yıkıldığını sorguluyor muyuz? Peki bunu neden sorgulamalıyız? Cevap çok zor değil, finansal trend devam ederse bu hükümetin başına neler gelebileceğini, daha doğrusu vatandaş olarak nelere maruz kalabileceğimizi görmek için. Bu noktada biraz geri gidelim ve tarihi hatırlayalım. Olayları 2001 krizinden başlayarak arz edeyim.

1- 1999 yılının sonundan itibaren yeni hükümet, "Avrupa Birliği (AB) senaryosu", "Uluslararası Para Fonu (IMF) ile yeni anlaşma" gibi başlıkları algılamaya başlayan piyasa, 10.000 puan altından başladığı hareketi, 2000 yılı 17 Ocak sabahına kadar devam ettiriyor. 2000 yılı ocak ayında ulaşılan zirve TL bazında 20.700.

Merkez kura bastı
2- Bu hareket olurken yani dolar bazında 0.42-0.66 cent tabanından başlayan dinamik, 3.7 cent zirvesine gidip yeniden 2001 Şubatı'na kadar "1 cent" altına inerken Merkez Bankası baskısı altında kur, "kontrollü" şekilde yoluna devam ediyor. Daha açıkçası kur, 2000 Ocak tarihinden yani zirveden itibaren 2001 Şubat dibine gidene kadar Merkez Bankası "kura basmaya" devam ediyor.
3- Ocak 2000 tarihinde 15 milyar dolar üzerinde olan yabancı takası 4 milyar doların altına düşüyor.
4- 2000 Ocak-2001 Şubat döneminde Türkiye 10 milyar dolar üzerinde cari açık veriyor ve Türkiye'den sıcak paranın çıktığı veya "kârını realize ettiği" dönemde anlaşma yaptığımız IMF'den veya Dünya Bankası'ndan en küçük bir "Kuru serbest bırakın" talebi gelmiyor.
5- Bu süre içinde sıcak para, kârını dolar kurunu patlamadan, realize edip Türkiye'yi terk ederken Dünya Bankası görevlisi Kemal Derviş ve IMF Başkan Yardımcısı Fischer, Türkiye'ye geliyorlar ama hâlâ içeride düşük kur ile çıkmak isteyen yabancı parası olduğu için kur ile ilgili en küçük bir uyarı yapmıyorlar.

Çıkış önlenebilirdi
Değerli dostlar, bu tespitler sonrası soralım: 2000 Ocak ayında yani İMKB 3.7 cent zirvesinde ve yabancı bono takası tam "tepedeyken" kur, Merkez Bankası tarafından baskı altında tutulup, yabancı çıkışına servis edilmek yerine serbest bırakılsaydı ne olurdu? Cevap çok açık: Türkiye, 2001 döngüsüne girmez, serbest bırakılınca "talep sonucu yükselen" kur, yabancıların kârını "yok eder" ve Türkiye'den büyük çıkışlar önlenirdi. Yükselen kur süratle cari açığı "normal sınırlar" içine çeker ve "sallanan ama devrilmeyen" bir yapıda yolumuza devam ederdik. Bu dediklerim olduğunda "kaybeden" Türk halkı değil "düşük kurdan" dolara dönme garantisini kaybeden yabancı para sahipleri olurdu.

AKP'nin de farkı yok
Sonuç: Deniz dalgalı, Türkiye de bu dalgada yol alan bir gemi. Hava sakin iken 2003-2007 Kasım arasında "dümen boş bile olsa" anlayamazdık. Şimdi durum farklı ve herkes birbirine aynı soruyu soruyor: Dümende biri var mı? Varsa "Ben buradayım" demesi için tam zamanı.

Son söz: AKP hükümeti "Ben farklıyım" iddiası ile geldi ve 2003-2007 Kasım arasında yurtdışındaki genleşme ile Türkiye'de "siyasi rant"ı maksimize etti. Şimdi "yurtdışı çalmıyor, Türk ekonomisi de oynayamıyor". Burada tek bir gerçek ortaya çıkıyor: Bunların da diğerlerinden farkı yokmuş! Hele bir de IMF'ye diğerleri gibi teslim olursa; işte size en büyük hayal kırıklığı!

Diklenme dik dur...

14 Kasım 2008 Yılmaz ÖZDİL
Diklenme dik dur...Basbkon Erdıgan. ABR Beskanı Tarak Obümaye diklanmeden dek dur dadi...(Kusura bakmayın, gülmekten yazamıyorum, yanlış tuşlara basıyorum... Az bekleyin lütfen, bi elimi yüzümü yıkayayım, kendimi toparlayabilirsem, bitirmeye gayret edeceğim.)....*Evet...Başbakan Erdoğan, ABD Başkanı Obama’ya diklenmeden dik dur dedi.*Zannedersin, Barack Obama, zavallı hato mutu kabilesine başkan seçildi...Biz de süper gücüz.Nasihat veriyoruz!*(Bu arada... İşine gelmeyen gazetecileri Başbakanlık binasına bile sokmayan Başbakan, bu röportajı New York Times’ın İstanbul büro şefi olan Amerikalı kadın gazeteci arkadaşa verdi... Bu arkadaş, AKP’nin New York belediye başkan adayı olsa, yeridir... Olmadı, TRT genel müdürü olmalı... Çünkü, AKP’lilerle birlikte baklava-çikolata dağıtılan ev gezmelerine filan çıkar. Laiklere gıcıktır. Türban borazanıdır. Başı açık kızların dünyadan bihaber olduğunu; Marx dendiğinde, Marks&Spencer zannettiklerini yazar. Fethullah Gülen’e bayılır. Öve öve bitiremez. Atatürk için "eski general" sıfatını kullanır. İnkárcı olduğumuzu, soykırımı tanımadığımızı anlatır. Bizim yalakalar, bu arkadaşın eline su bile dökemez yani... Neyse.)*Hazır, nasihat veriyoruz...Diklenmeden dik durması yetmez.Şunlara da dikkat etmeli Obama...*Sakın ata binme.Bagajda balyoz bulundur.Kömür dağıt.Generallere yüz verme...General Motors’u sat.Şiir okuma.Şarkı söyle.(We walked together filan...)Oyuncak dağıt.Çocukları Türkiye’de okut!(Burs ayarlarız...)Oğlana gemicik al.Damada televizyon ayarla."Ben zenciyim" de.Hakan Şükür’ü Lakers’a transfer et.Emir ver, dolar yükselmesin artık.

Anayasa nerelerine battı...

14 Kasım 2008 Bekir COŞKUN
Anayasa nerelerine battı...ANAYASA’nın "değiştirilemez" hükümleri bu arkadaşları niye rahatsız etti, anlamıyorum:"Madde 1: Türkiye Devleti bir Cumhuriyet’tir.Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.Madde 3: Türkiye Cumhuriyeti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.Bayrağı, kanunda belirtilen beyaz ay yıldızlı al bayraktır.Milli marşı ’İstiklal Marşı’dır.Başkenti Ankara’dır.Madde 4: Anayasa’nın (1’inci, 2’nci ve 3’üncü maddeleri) değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez."(.........)Bu maddeler niye batıyor bunlara?..Hangisine karşılar; devletin şekli Cumhuriyet’e mi, Atatürk milliyetçiliğine mi, laik ve sosyal devlet oluşuna mı, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne mi, al bayrağına mı?..Nedir dertleri?..Niçin?..*AKP’nin Anayasa tasarısını Türk milletinden önce gidip ABD’ye anlatan Bilkent Üniversitesi’nin Prof. Ergun Özbudun’u... Anayasa Mahkemesi’nin "iktisatçı" Başkanı Haşim Kılıç ve diğerleri... Bilkent Üniversitesi’nde "Anayasa’nın değiştirilemez ilkelerini" bir sempozyumla tartışmaya açtılar...Durup dururken niye?...Tabii ki biz anlıyoruz; amaç AKP’nin yolunu açmak...Karşı devrimin önündeki engelleri kaldırmak...Cumhuriyet’i tepeden tırnağa kuşattılar, ama kimi sorunlar çıkıyor, kimi engeller var...O engelleri temizlemek amaç...Bu kadar...*Ama Cumhuriyet’in sahipleri buna izin vermezler...29 Ekim’de, 10 Kasım’da, Cumhuriyet ve Atatürk adının geçtiği her Allah’ın gününde; meydanlara, caddelere, Anıtkabir’e, televizyonların ekranlarına, gazetelerin sayfalarına sığmayan milyonlar var, milyonlar...Onlar çağdaşlık-aydınlık umutlarını geri istiyorlar.Hálá laik Cumhuriyet’i tekmelemek isteyenlerin başına dünyayı yıkarlar...Dünyayı...

13 Kasım 2008 Perşembe

8 Kasım 2008 Cumartesi

Dolarda 'kuantum' sıçrama olabilir mi


yigit bulut yorum-Herşeyden önce kuantumu hangi anlamda kullandım, onu arz edeyim. "Kuantum" terimini "herşey aynı anda mümkün" anlamında kullandım. Peki bilimsel anlamda nasıl açabiliriz? Kuantum terimini açıklayan en iyi örnek Avusturyalı fizikçi Ervin Schrödinger tarafından ortaya atılan "kedi" deneyidir ve -teknik detayları vermeden- şu mantığa dayanır: Schrödinger'in kedisi için, bütün ihtimaller aynı anda var olur. Kedi ya ölü ya diri ya da hem ölü hem diridir. Buna rağmen gözlemi yaptığımız an, kediyi ya ölü ya da canlı görürürüz. Aynı anda var olan birçok gerçekliği-ihtimali, algılama anında tek seçeneğe indirger ve durumu öyle algılarız. Gerçekliği belirleyen veya değiştiren bizim gözlemimizdir. Yaptığımız gözlem sırasında çok boyutlu ihtimallerin var olması hatta aynı anda var olması gerçekliğini, gördüğümüz gerçeğe indirgeyerek, yaptığımız gözlemin bir parçası oluruz. Kediyi öldürürüz veya yaşatırız. Kısacası, her şey aynı anda mümkündür.
Kaos istikrarlıdır
Peki "her şeyin aynı anda gerçek olması" tezini finans piyasalarında nasıl kullanabiliriz? Birkaç yaklaşım ile dinamik bir sistem olan finans piyasalarını sorgulayabiliriz:
Klasik yaklaşım: Bu metot olayları lineer denklemler şeklinde algılar. Doğru veya yanlış, iyi veya kötü vardır. Zıtların varlığı, nötr durum, harici olasılıklar veya olasılıkların birlikte anlayamadığımız kaotik bir denklemle birbirine bağlanması dikkate alınmaz. Bu yaklaşıma göre kur, TEFE-TÜFE hesaplarına göre zaten çok ucuzdur. Aynen geçmişte 1 milyon 700 bin seviyelerinde olduğu gibi. Beklenen sonuç; doların, doğrusal algılayanların hesapladığı seviyeye kadar yükselmesidir.
Kaotik yaklaşım: Lineer yaklaşımcılar ve algılamalarının yetersiz kaldığı sistemleri çözemeyenler, her yapıyı "kaos" olarak adlandırır. Kaosun tamamını anlamak mümkün değildir, yapılması gereken tanımlanmış aralıkları anlamaya çalışmaktır. Kaos her zaman, her yerde hazırdır ve kendi kurallarına göre kendi içinde istikrarlıdır. Sistemler düzenden kaosa doğru eğilim gösterir. Bizim algılama kapasitemiz ile kaos olarak görünen yapılar, bir üst algılama ve zekâ seviyesi için "kozmos" olabilir. Bu yaklaşıma göre: Dolar kuru lineer davranış sergilemeyebilir. 1 milyon 700 bin seviyesinden 1 milyon 250 bine kadar geriler ve bu bölgede uzun süre kalabilir. Oluşan hareketler ve çizilen trendler bize tanımlanmış aralıklar oluşturma imkânını verir. Burada yapılacak hata kaotik davranış dinamiğinin uzun süre tanımlanmış aralıkta kalacağını varsaymaktır. Teorinin amacı ne olacağını bilmek değil, tanımlanmış aralıklar elde edildiğinde, eldeki bilgiye dayanan strateji geliştirmektir.
İki yaklaşım bir arada
Kuantum yaklaşım: Özünü yukarıda aktardım. Bu tanıma göre bir çıkarım yapacağım. Piyasalarda yanlış karar verenlerin büyük bir bölümü olayları yanlış algıladığı için hata yaparlar. "Kur ne olur" sorusuna cevap ararken kediciği kapağı kaldırıp gördüğü an gibi, "kur şu olmalı" ifadesine, arayışlarına referans olarak ipotek koyarlar. Kendi algılaması içinde konuya baktıkları için cevabı ararken bağımsız olamazlar.
Sonuç: Finans piyasalarında en doğru seçim "kaotik" ve "kuantum" yaklaşımı birlikte kullanarak ve tanımlanmış aralıklardan yola çıkarak her ihtimalin aynı anda gerçek olduğunu göz ardı etmeden, sonuca varmayı denemektir. Bu sentezi yapabilenler başarıyı yakalayabilirler.

Hisse mi alalım emlak mı

yiğit Bulut-

Borsanın "en" noktasını zorladığı şu günlerde kavramlar arasında kalan yatırımcıların en çok sorduğu soruyu biraz daha açalım. İleriye dönük 10 yılı sorguladığımızda "bir şirketin hissesini alıp, ortak olmak mı" yoksa "aynı değeri ödeyerek emlak almak mı" daha kârlı olabilir? Soruya cevap aramaya geçmeden bir noktanın altını çizmek gerekli. Hisse ve emlak kıyaslanması çok zor dinamikler olsa bile, ikisinin de temettü ve kira adı altında getiri sağlaması, bazı noktaları yok sayarak ortak bir payda üstünde analiz etmemizi sağlayabilir.
Erdemir'in 10 yılı
Daha açıkçası, sistemi kurarken, ev, dükkân ve arsanın, şirket kadar yıllık getiri sağladığını daha açık ifadesiyle, yıllık kira getiri, temettü, bedelli bölünme gibi kavramların birbirine eşit olduğunu varsayacağız. Cevabı ararken, son yılların üzerinde en çok tartışılan şirketi olan Ereğli'nin geçmiş 10 yıllık grafiğini ele almak ve dolara çevirerek sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu noktada bazı tespitler yapalım:
Grafik üzerinde 10 yıl geriye gidip özellikle 1998 öncesine de bakarsak, dolar bazında 1 birim altına indiğini ve sonrasında ortalama da 4 birim hatta uç noktalarda 8 birim üstüne çıktığını görebiliriz.
1'e 8 kazandırmış
Çıkarım 1: 100 dolarlık şirket ortaklığınızın değeri bugün diğer getiriler hariç tutulduğunda 800 dolara yükseldiği dönemler olmuş, bugün hala 200 dolar üzerinde.
Soru 1: 1995 sonrası 100 dolara aldığınız, daha açık olsun diye şöyle ifade edelim; 100 bin dolara aldığınız bir evi, son 10 yılda 800 bin dolara satabildiniz mi?
Değerli dostlar, ilk sonuçlar sonrası analizi ileriye doğru taşıyalım ve bugünden itibaren önümüzdeki 10 yılı sorgulayalım. Acaba borsa endeksinin tarihi zirvelerinde olduğu bir dönemde hisse alıp ortak olmak mı yoksa emlak almak mı daha kârlı?
Çıkarım 2: Bu analizden kesin bir sonuç çıkarıp, "doğrusu budur" demek mümkün değil. Zaten analizin amacı da bu değil. Amaç, "emlak almak her şeyden daha kârlıdır" yargısının daha doğrusu sorgulamadan kabul gören bu çıkarımın her zaman doğru olamayacağını örnekler ile analitik düşünen yatırımcılara kanıtlamak.
Doğru yerde satan kazanır
Sonuç 2: Bir şirketin değerinden yola çıkarak dolar bazında 100 birimin ortalama 400 birime geldiğini gördük. Aynı sorgulamayı son krize taşıyıp yapsaydık, 1999-2005 arasını (hazine bonosu açısından ele alsaydık, şu sonuca varacaktık; hiç kıpırdamadan TL bazında bile olsa hazine bonosunda kalanlar ne emlak, ne de borsada aynı risk seviyesine göre elde edilemeyecek getiriler elde ettiler.
Soru 2: Bu veriler sonrası geleceğe dair ne diyebiliriz?

Son söz: Beklemeyi bilen ve doğru yerde satabilen için emlak iyi yatırımdır ama sermaye piyasalarındaki kâr kolay elde edilemez!

4 Kasım 2008 Salı

bugun ne yazdılar

“İki şey üzerlerinde ne kadar sık durup düşünsem gönlümü hep yeni ve gittikçe artan bir hayranlık ve saygıyla dolduruyor. Üstümdeki yıldızlı gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası” Immanuel Kant’ın mezar taşından..

Leman 887

İngiliz yargıç
İngiliz yargıç, gece yarısı parktan gecen kızı korkutan adama 7 yıl 7 gün hapis verince, şaşıran gazeteciler sormuşlar:
“Adam kıza elini bile süremedi. Kaçan kızın çığlıklarına yetişenler de, adamı yakaladılar. Bu 7 yıl, 7 gün çok değil mi?”
Yargıcın yanıtı şu olmuş:
“Kızı korkutmanın karşılığı 7 gündür. 7 yıl, İngiliz kızlarının gece yarısı parkta dolaşma özgürlüklerine saldırmanın cezasıdır.” (İnternetten)



Ne oldu “Türk” atayamadınız mı!
Dünden beri mesaj geliyor Godiva yönetim kuruluna 3 yeni atama yapıldı! İsimler birbirinden ilginç! Neresi mi ilginç?

Türk şirketi oldu diye “bas bas bağrılan”, “işte küreselleşme, bizimde dünya şirketimiz var” diye reklam yapılan Godiva’ya, bir de bakıyorsunuz ki “atanan 3 isim de yabancı”!

Sakın yanlış anlamayın satın alınan şirket “telekom, bankacılık, petrol” gibi stratejik bir “şirket” değil!

“Keyfe keder” alınıp yenen, iki saat sonrada “toprağa” dönen bir ürün şirketi... Bir çikolata şirketi... Yiyorsun, iki saat sonra da sindirip, atıyorsun!

Peki bizde durum nasıl? Satılan şirketlere yabancı atanıyor mu?

Hem de nasıl... Türkiye’de faaliyet gösteren “en stratejik” şirketlerimize bakalım...

Bir cep telefonu şirketinin “genel müdürü” Macar asıllı İngiliz, en son o gidip yerine başkası geliyordu, ne oldu bilmiyorum!

En stratejik “haberleşme” şirketimizin yönetim kurulu başkanı ve Genel Müdürü “yabancı”!

Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı bir bankanın “en tepe ismi” Hollanda-Belçikalı!

Rafineri, haberleşme, bankacılık ve daha birçok sektörümüzde “danışman” ve “genel müdür yardımcısı” sıfatıyla çalışan “onlarca” isim, “yine” yabancı “pasaportlar” taşıyorlar...

Ha sakın yanlış anlamayın “bunların varlığını” eleştirmiyorum, içlerinde çok “iyi insanlar” tanıdım!

Ama bir de gerçek var elin oğlunun sattığı “yağlı kakao” şirketine atama yapmaya gelince “onların bizde yaptığı” gibi kolayca “kendi vatandaşlarımızı” oraya koyamıyoruz, koydurmuyorlar!

Şimdi sormak istiyorum Türkiye’de “Godiva’nın yönetim kuruluna girecek” seviyede “değerli” adam mı yoktu! Veya daha vahim bir soru Türkler’in yönetime girmesine “izin mi vermediler”! Yabancıların kanunları mı buna müsait değil!

Sevgili dostlar, bizim gibi “her şeyini, herkese” açmış, “buyur kardeşim, gel içimize gir, içimizi rahat rahat oy” diyebilmiş bir delikanlı ülke daha yoktur! Bırakın “en stratejik şirketlerinize” yabancı “yöneticiler” atamayı, Avrupa’da ve/veya Amerika’da, elli yerden izin almadan bir yabancıyı önemli bir şirkette stajyer bile yapamazsınız!

Uzun lafın kısası Godiva’nın yönetimi ile ilgili “atama” mesajlarını dün çok üzülerek ve nasıl yanlışlar yaptığımızı bir kere daha düşünerek okudum... Vücudumuzda “2 saat” kalan mamayı üreten bir şirketimize, biz kendi vatandaşlarımızı “yönetici” yapamıyoruz, elin oğlu Cumhuriyetin birikimleri ile kurduğumuz, herşeyimizi “emanet” ettiğimiz en stratejik şirketlerimize “Ortadoğu’dan, Avrupa’dan, Amerika’dan hatta Afrika’dan” kimi bulursa getirtip oturtuyor!

Bu “vazgeçmişlik”, bu vurdumduymazlık ancak bizim gibi “psikolojik savaş ile uyuşturulmuş” toplumlarda olur! “BİZİM OLDU” denen Godiva’nın “bizden olmasına izin verilmeyen” yeni yönetimi hayırlı olsun!





Atatürk’ün ABD’lilere hitap ettiği bir görüntüsü

İşte Ata'nın ABD'ye hitabıÇankaya Köşkü, şimdi de Atatürk’ün ABD’lilere hitap ettiği bir görüntüsünü yayınladı. Şimdiye kadar ender yayınlanan 2 dakika 19 saniyelik görsel doküman, Atatürk’ün, ABD’in ilk Türkiye Büyükelçisi Joseph C. Grew’i kabulünü içeriyor. Atatürk, ABD Büyükelçisi’nin de yanında hazır bulunduğu görüntüde, ABD halkına hitap ediyor. Atatürk, 1925 yılında çekilen bu görüntüsünde, ABD’lilere "Muhterem Amerikalılar" diye hitap ediyor ve "Amerika milletinin Türk milletiyle beraber olduğundan şüphem yoktur" diyor.

PENGUEN KAPAK



BURADA YER ALAN YATIRIM BİLGİ, YORUM VE TAVSİYELERİ YATIRIM DANIŞMANLIĞI KAPSAMINDA DEĞİLDİR. YATIRIM DANIŞMANLIĞI HİZMETİ; ARACI KURUMLAR, PORTFÖY YÖNETİM ŞİRKETLERİ, MEVDUAT KABUL ETMEYEN BANKALAR İLE MÜŞTERİ ARASINDA İMZALANACAK YATIRIM DANIŞMANLIĞI SÖZLEŞMESİ ÇERÇEVESİNDE SUNULMAKTADIR. BURADA YER ALAN YORUM VE TAVSİYELER, YORUM VE TAVSİYEDE BULUNANLARIN KİŞİSEL GÖRÜŞLERİNE DAYANMAKTADIR. BU GÖRÜŞLER MALİ DURUMUNUZ İLE RİSK VE GETİRİ TERCİHLERİNİZE UYGUN OLMAYABİLİR. BU NEDENLE, SADECE BURADA YER ALAN BİLGİLERE DAYANILARAK YATIRIM KARARI VERİLMESİ BEKLENTİLERİNİZE UYGUN SONUÇLAR DOĞURMAYABİLİR. *************
Free META Tag Analyzer Free Hit Counters
Sitemap Generator Link Değişimi *Valid HTML 4.01 Transitional