Değerli dostlarım, dünya ile ilgili birçok senaryo tartışılıyor. Bunların içinde Türkiye'nin, ABD'nin İran operasyonu öncesi içine düştüğü kaos ve sonrası ABD ile "işbirliğine" gitmek zorunda kalması gibi detaylar da var. Bunları daha önce bu köşede çok tartıştık ve sizlere asıl olan "İran operasyonu" başlığında düşüncelerimi aktarmaya çalıştım. Bugün başka bir konuya da gireceğim için sadece şunu söyleyeceğim; Türkiye'de kaos sonrası bir İran operasyonu-petrolde 200 dolar üstüne giden yeni finansal denklem-1 euro 2 dolar dengesinin oturması... Kim kazanacak? Cevap çok belli değil mi? Kazanan Amerika... Kaybeden? Birleşmeye çalışan Avrupa...Peki bugün Türkiye'deki "dalgalanmanın" sebebi ne? Ve en önemlisi kazanan bu kadar barizken Türkiye'nin Avrupa'nın kuyruğunda hâlâ işi ne? Bu senaryodan en küçük bir şüphem yok, yalnız yazarların da "çözemediği" bir detay var; 200 doların üstünde bir petrol fiyatı aynı anda Rusya'ya da yarayacak, bu birikim nasıl "pasif" hale getirilecek?
Merkezin çöküşü
Bu noktada gelelim bugünlere nasıl geldiğimize ve "Türkiye'de kimlerin" gerçek iktidar sahibi olduklarına? Sevgili dostlar, size iki soru soracağım; 2000-2001 krizi Türkiye'de nasıl bir "sosyal doku" travması yarattı ve en önemlisi son iki seçimde "merkez" nasıl çöktü?
2000 Ocak-2001 Şubat arasında "oluşan finansal dalga" içinde "üç partili koalisyonun bütün partileri" boğuldu. Merkez "sağ-sol hatta MHP'de dikkate alınırsa uca doğru bir yelpaze" dahil, ana yapı "kırılırken"; merkezi çökertme harekatı "Genç Parti" ile tamamlandı. Seçime "son virajda dahil olan Genç Parti", Doğru Yol ve MHP'yi barajın altına iterek AKP'nin "aldığı en az oy ile en fazla" milletvekiline sahip olmasının yolunu açtı. 2000-2001 krizi "sağ ve sol" merkezi çökertirken, seçimde Genç Parti son darbeyi vurdu. Aynı dinamiği son seçimde de gördük. Tek başına seçime girse yüzde 14'lere çıkabilecek bir DYP'den bahsedilirken, son virajda "ortaya ANAP'lı bir" birleşme formülü çıktı. Üzerinde konuşuldu, gidildi, gelindi. Ve sonunda kamuoyunda "Lanet olsun bunlara" dedirtecek bir noktaya "olay getirildikten" sonra "iki parti ayrı ayrı seçime girerken, DYP" tasfiye edilerek, ortaya "Demokrat Parti" ismi atıldı. Birinci seçimde Genç Parti ve ekonomik kriz gibi etkenler ile çöken merkez, ikinci seçime günler kala "merkez partileri" tarafından çökertildi.
Bu noktada gelelim ana sorumuza; Türkiye'de gerçek iktidar "kimler"? Veya daha değişik ifadesiyle; Türkiye'de 1946-1999 arasında görülen "seçkinler iktidarı" yerini "halk adına hareket eder görünen" yeni tip "iktidar seçkinlerine" mi bırakıyor?
"Bu iki kavram arasındaki fark nedir?" sorusundan başlayalım. Seçkinler her zaman iktidardadırlar, iktidar seçkinleri ise seçkinler sınıfına gerçekte ait olmayan fakat seçim sonucu iktidara gelerek geçici olarak gerçek iktidar sahipleri ile işbirliği yapanlardır. Halkın içinden çıkarlar, iktidar seçkini olarak sınıf atladıklarını ve geldikleri yerde kalıcı olduklarını düşünürler. En büyük yanılgıları budur. Bir kısmı tutundukları dalda kalırlarken, çoğu kullanılırlar. Bazıları nadiren varolan iktidarın yapısını değiştirme yolunda adım atabilirler.
AK Parti'nin gölge oyunu
Değerli dostlar, bugünün Türkiye'sine baktığımda; son 5 yıldır hükümet edenler açısından çok önemli bir soru ortaya çıkıyor: Seçkinler iktidarına hizmet etmek için iktidar seçkini mi olacaklar yoksa iktidar seçkini olmayı kabul etmeyip, "gerçek bir halk iktidarı" tesis etmek için mi çalışacaklar? AKP'nin, iki rolü de iyi oynadığı ve "denge" konumunda kaldığı söylenebilir. İşte kendisine yüzde 46 oy getiren en önemli dinamik de bana göre burada gizli; halk adına "yerel seçkinlere baş kaldırır" görünmek ama aynı zamanda "küresel seçkinler" ile işbirliği yaparak "bu gölge oyununu" iyi pazarlamak...Bugün iddia edildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet yapısının statüko olduğunu savunup, ulus-devleti yıpratmaya çalışanlar; bilerek veya bilmeyerek aslında "küresel büyük statüko"ya hizmet etme tuzağına asla ama asla düşmemelidirler...
Sonuç: Türkiye'de yerleşik seçkinler iktidarına kafa tutar görünüp, küresel seçkinlere teslim olan iktidarlar, asla gerçek bir "halk iktidarı" tesis edemezler... Siyasi "otoritenin" dikkat etmesi gereken en önemli ayrıntı bence burada gizli...
Son söz: Türkiye'de "doktrin olarak" doğmuş ve "benimsenerek" iktidar olmuş bir yapı var mı? "Seçkinler mi iktidar da" yoksa "iktidardakiler mi seçkinleşiyor" noktalarında "sentezi"ni sizlere bırakıyorum!
11.07.200835 bin seviyesi oldukça önemli
Endeks bugün petrol fiyatlarındaki rekor yükselişin başına çektiği olumsuz haberlerin etkisiyle oldukça önemli bir seviye olarak önceki analizlerimizde sıkça bahsettiğimiz 35 bin – 35 bin 200 destek bölgesinin altına sarktı. Gün içinde 34 bin 494 puana kadar gerileyen endeks seansın sonlarına doğru toparlanarak günü 35 bin seviyesinin üzerinde tamamladı. Teknik açıdan bakarsak bu kapanış bile endeksin grafikte gösterdiğimiz kısa vadeli düşüş trend çizgisinin altında oluştuğunu görüyoruz. Bu teknik bağlamda olumsuz. Şimdi bundan sonraki ilk işlem günü oldukça önemli. Zira endeks tekrar bu treand çizgisinin üzerine hacimli bir şekilde çıkar ve yine bu seviye üzerinde hacimli kapanış yaparsa yukarı yönlü hareketini sürdürebilir. Bunun gerçekleşmesi durumunda ise 35 bin 500 - 36 bin – 36 bin 370 ve 37 bin dirençlerinin görülme olasılığı yüksek. Ancak terar edelim; bu dirençler görülse bile 37 bin 400 seviyesi hacimli kırılmadıkça endeksteki bu yükselişler tamamen tepki alımı niteliğinde olacak. Geri çekilmelerde bugün olduğu gibi 34 bin 500 seviyesi önemli destek noktası. Bu seviyenin altında ise 34 bin ve 33 bin 500 seviyeleri oldukça önemli destek noktaları konumunda.
Bol kazançlar…Mehmet ÇOBAN / bigpara.com
Tüm Hisseler - Aylık Yabancı Yatırımcı Alım ve Satım Tablosu | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Başbakanım, size yanlış bilgi veriliyorKeremAlkinYorum