30 Haziran 2008 Pazartesi

TSK’ya kimler, neden saldırıyor?yigit bulut yorum analiz


TSK’ya kimler, neden saldırıyor? Birkaç gün önce Genelkurmay bir açıklama yaptı ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) “bilinçli” ve “planlı” saldırı düzeni içinde olan çevrelerden bahsederek, bağımsız yargı mekanizmalarını göreve çağırdı... Bazı yazar arkadaşlarımız da Genelkurmay’ın “kendi kendine kuruntuya” kapıldığını iddia eder nitelikte yazılar kaleme alarak, yaşananların “daha demokratik” bir toplumun gereği olduğunu belirtti... Bu tespitler sonrası soralım; TSK’ya kimler, neden saldırıyor ve “yıpratma kampanyası” yürütüyor?
Adım adım gidelim...
1- Bill Clinton Mayıs 1997’de “Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi” adı verilen belgeyi imzaladı. Belgenin özü “ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin”, gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmişti. Aynı belgede Türkiye ve bulunduğumuz bölge ile ilgili şu cümleler yar aldı; “...iki yüz milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD’nin yaşamsal çıkarlarından biridir...”
2- Bölgedeki dinamiklerin ve ABD’nin tavrının değiştiğini düşünen Türk Genelkurmay’ı, 1997’de “Milli Askeri Strateji Konseptini (MASK)” değiştirdi ve “aktif güvenlik politikası, bölgenin bağımsızlığı, TSK’nın modernize edilerek bağımlı olduğu noktaların tespit ve iyileştirilmesi” gibi dinamiklere farklı bakmaya başladı. Bu değişim aslında “Ortadoğu’da yerleşme” derdini yavaş ortaya döken ABD’nin ne yapmak istediğini “ilk algılayan yapı” olma özelliğinden kaynaklanıyordu.
3- MASK’ın değişmesi ABD’yi herkesten fazla rahatsız etti. ABD, TSK’nın “bölgede barışçıl merkezli bir yapıya sıcak bakmasından ve kararların Brüksel veya Washington yerine Ankara’dan alınmasından” ciddi anlamda rahatsız olmuştu. Ayrıca MASK’ın ABD’ye danışmadan değiştirilmesi “eleştiriliyor” ve şu ifade kullanılıyordu; “...Türkiye’nin bölgede bağımsız bir güvenlik faktörü olarak güçlenmesi ve artan askeri gücü, bölgedeki istikrarsızlığı artırmaktadır...”
4- Aynı dönemde yazılan sorgulamaya yönelik ABD makamlarının raporlarında “Türkiye’nin 2015 yılına kadar alacağı tavrın ve ülke içindeki gelişmelerin” ABD’nin “ana çıkarlarının” bulunduğu Büyük Ortadoğu bölgesinde belirleyici olacağı belirtiliyordu...
5- Bütün bunlar olurken Türkiye 1999-2001 arasında tarihinin en büyük “finansal manipülasyonu” ile karşı karşıya kaldı. 57. Hükümet “pasifize” edilip Kemal Derviş’e teslim edilirken, koalisyon ortağı partiler siyasi dinamik içinde eridi. “Türkiye’nin değerlerinin tasfiye edilmesi süreci” başladı.
6- “TBMM’den geçmeyen tezkere” ve TSK’nın ABD’nin istekleri doğrultusunda “Büyük Ortadoğu projesine” (BOP) dahil edilememiş olması Okyanus ötesindekileri daha da kızdırdı. 2004 yılının Nisan ayında BOP’u anlatan ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel “...Irak; Türkiye, Pakistan ve diğer İslam Cumhuriyetleri gibi bir İslam Cumhuriyeti olacak...” dedi.
7- Ortadoğu ve Orta Asya’da “kendi amaçları doğrultusunda” TSK’yı “tasarrufu” altına almak isteyen sadece ABD değildi... Avrupa Birliği (AB) de aynı amaçta birçok giriş yaptı ve maalesef kağıt üstünde bazı kazanımlar elde etti... Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül (bu arada hatırlatalım; bazı çevrelerin Cumhurbaşkanı adayı) 2005 yılında AB Savunma Bakanları Konseyi toplantısına katıldı ve “Türkiye’nin AB muharebe guruplarında” yer almasını öngören anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşmaya göre; Türkiye, karar mekanizmalarında yer almayacak ama “AB’nin herhangi bir bölgedeki olaylara müdahale etmesini” sağlamak amacıyla oluşturulacak yapıya “güç” verecekti.
8- Türkiye’de “Ilımlı Din Devleti” kurmak isteyenler, Sorosçular, rejimle “düellosu” olanlar ve Devlet düşmanı eski “bazı fraksiyon mensupları” yukarıdaki dinamiklerle eşzamanlı harekete geçti ve TSK’ya “saldırı” da yerlerini aldı.
Son söz: Bugün Türkiye’de kim “Türkiye’yi kökünden değiştirmek-bölmek-kendine uydurmak” istiyorsa karşılarında tek ciddi engel var; TSK... Saldırmasınlar da ne yapsınlar! Not: TSK’ya en ağır “saldırıyı” yapan yayın organlarında ABD’deki “işini gücünü bırakıp” apar topar Türkye’ye gönderilen bir bayan çalışıyor. Bu ablanın derdi neydi sizce Washington’dan koşarak Türkiye’ye geldi ve en önemlisi bu ablanın Amerikalı eşi “ne iş” yapıyor!!
------------------------

halil rencber/Teknik Analiz
-------------


NOBEL ÖDÜLLÜ EKONOMİST: IMF İLE YOLA DEVAM ETMEYİN, SİZE KARŞI DİKTATÖR OLUR!

DÜNYA Bankası eski Baş Ekonomisti Nobel ödüllü Prof. Dr. Joseph Stiglitz, ’bankaların bankası’ olarak tanımladığı IMF (Uluslararası Para Fonu) ile Türkiye’nin yola devam etmesinin bir hata olacağını belirterek, "Pek çok ülke IMF programlarıyla devam etmedi. Oysa, Türkiye bir anlamda IMF’yi destekliyor. IMF’nin yaptığı işlerde para Türkiye’den geliyor. Diğer ülkeler borçlarını mümkün olan en kısa sürede ödedi. IMF’yi işin içinde tutmak Türkiye’nin cömertliği olur" dedi. Merkez Bankası’nın ana sponsor ve Türkiye Ekonomi Kurumu’nun ev sahibi olduğu 15’inci Dünya Ekonomi Kongresi’nde bir konuşma yapmak üzere İstanbul’da bulunan ünlü ekonomist Joseph Stiglitz, IMF’ye ağır eleştirilerde bulunarak, "IMF’nin en büyük meselesi ülkenin refahı değil, kredi veren Batı’ya borçların ödeneceğinin garanti edilmesi" dedi.

Krizden beslenen yapı

IMF’nin krizden beslenen bir yapıya sahip olduğunu vurgulayan Stiglitz, "IMF’nin başka bir iş modeline ihtiyacı var. Ülkelere ekonomilerini nasıl yönetmeleri gerektiğini söylüyor, ama kendi ekonomisini yönetemiyor. İş modeli temelinden yanlış. Bu iş modeline göre IMF, ülkeler krize girdiklerinde para kazanıyor. Aslında tam tersi olmalı" diye konuştu. IMF’nin ülkeler için teşvik sistemlerinden bahsettiğini, ama kendisi için tam tersi bir teşvik sistemi bulunduğunu söyleyen Stiglitz, "IMF, kurumsal yapısını kriz olduğunda ödüllendirilecek şekilde değil, dünyada daha az krizi olduğunda ödüllendirecek şekilde değiştirmeli" dedi.


Diktatöre dönüşüyor

IMF modelinin ekonomiye ilişkin çok sınırlı bir anlayışı bulunduğuna işaret eden Stiglitz, şöyle konuştu: "IMF’ye stand-by programınız olduğunda herşey yolunda gidiyorsa, ’tamam’, bir değişiklik yapmıyor. Ne zamanki bir problem çıkarsa, diktatör rolünü üstlenen IMF, ’ekonomini kötü yönettiğini’ söylüyor. Sonrasında yabancı sermaye dışarı çıkıyor ve ekonomi daha kötü hale geliyor. Ülkeler IMF’ye çok geniş bir otorite veriyor. Asıl problem şu ki IMF’nin verdiği reçeteler çok kötü. Pek çok ülkede uyguladıkları politikalar krizi derinleştirdi."


Petrol fiyatları kötü şans

Stiglitz, yükselen gıda ve enerji fiyatları, küresel yavaşlama, finansal piyasalardaki istikrarsızlık gibi dinamiklerin Türkiye’nin kontrolünün dışında olduğuna dikkat çekerek, "Küresel belirsizlik ve istikrarsızlık dönemlerinde yüksek borcu olan her ülkenin riski vardır. Bu riski nasıl yönettiğiniz de aslında riskin bir parçası oluyor. Hem Brezilya’nın hem de Türkiye’nin yüksek düzeyde dış borcu var. Bu bir risk. Arjantin’in 90 sonlarında kötü şansı Doğu Asya kriziydi. Şimdi Türkiye için kötü şans yükselen petrol fiyatları" diye konuştu.


Borsayı yenemezsiniz

"KİŞİSEL varlığımı yönetmiyorum, sadece onun hakkında kaygılanıyorum" diyen Joseph Stiglitz, şöyle devam etti: "Bankaların dibe gideceği konusunda hálá ciddi kaygılarım var. Borsada ise hiç bir kağıda oynamam, kimse borsayı yenemez. Birçok hisse senedini biraraya getiren endeks fonlarından satın alıyorum."


Yeni ABD Başkanı Obama

BUSH yönetiminin Demokratların Başkan adayı Barack Obama’ya çözmesi için birçok ekonomik ve sosyal sorun bıraktığını vurgulayan Joseph Stiglitz, "Evet, yeni ABD Başkanı Obama olacak. Bundan hiç şüphem yok" dedi.

ABD’de ekonomik problemlerin sorumlusu Bush ve Greenspan

ABD ekonomisindeki problemlerin Merkez Bankası’nın (FED) başındaki Alan Greenspan ve Başkan George Bush yönetiminden kaynaklandığını savunan Joseph Stiglitz, "Greenspan tarafından desteklenen Bush yönetiminin en büyük hatası 2001 ve 2003’de vergi oranlarını düşürmekti. Bizim mali pozisyonumuzu çok kötü noktaya getirdi. İkisi birlikte hayal edilebilecek en kötü makro ekonomik yönetimi sergiledi. Tamam, yüzlerine gözlerine bulaştırdılar, ama şimdi ne yapmalı? Önce haciz problemini halletmeli. Milyonlarca Amerikalı yaşam boyu tasarrufları demek olan evlerini kaybediyor. Bu ekonomik olduğu kadar sosyal bir problem de. Yoksullar yerine zenginlerin sübvanse edildiği garip bir durum görüyoruz. Vergi oranları tüketimi artıracak şekilde tasarlanıyor. ABD’nin problemi çok az harcamak değil, çok fazla harcamak" diye konuştu.

Faizlerin yükselmesi fiyat artışlarını durduramayacak

YÜKSELEN enerji ve gıda fiyatlarının küresel yavaşlamaya önemli ölçüde katkıda bulunacağını söyleyen Joseph Stiglitz, "Zamanlama daha kötü olamazdı. Aşağı gidişin doğası ve büyüklüğü hükümetlerin izleyecekleri politikalara bağlı olacak. Ama yöneticilerin doğru şeyleri yapabilecekleri konusunda endişelerim var" dedi. Özellikle ABD ekonomisi konusunda karamsar olduğunu belirten Stiglitz şunları söyledi: "Petrol fiyatlarındaki artış, vergi gelirindeki düşüşten daha fazla olacak. Savunma harcamaları da artıyor. Emlak fiyatları ise geçen yıl olduğunun yüzde 15 altında. Sonuçta, işler iyiye gitmeden önce kötüye gidiyor. Küresel olarak karamsar olmamın nedeni, dünyadaki pek çok ülkede para politikaları yöneticileri ve merkez bankaları enflasyon hedeflemesi yapıyor. Faizlerin yükseltilmesi gıda ve enerji fiyatlarındaki artışı durduramayacak, ama ekonomiyi yavaşlatacak."

Petrol fiyatının artacağını düşünen neden bugün satsın

PETROL fiyatlarındaki yükselişte spekülatörlerin de payı bulunduğunu söyleyen Joseph Stiglitz, şöyle konuştu: "Örneğin bir yatırım bankası, petrol fiyatları 200 dolara çıkacak derse, üreticiler petrolü satmaz ve 1 yıl sonra 200 dolar olmasını beklerler. Pek çok ekonomist spekülatörlerin bir etkisi olamaz diyor. Benim söylediğim ise şu; ’gelecek piyasaları’nın oyuncuları sıkça insanları davranışlarını değiştirmeye yöneltiyor. Petrol fiyatının bir yıl içinde daha yüksek olacağını düşünüyorsanız, neden petrolünüzü bugünden satasınız. Satıp paranızı dolara yatırdığınızda doların düşme ihtimali de var. O halde servetinizi toprağın altında tutmak en iyisi."

Hürriyet

Atatürk’ün ABD’lilere hitap ettiği bir görüntüsü

İşte Ata'nın ABD'ye hitabıÇankaya Köşkü, şimdi de Atatürk’ün ABD’lilere hitap ettiği bir görüntüsünü yayınladı. Şimdiye kadar ender yayınlanan 2 dakika 19 saniyelik görsel doküman, Atatürk’ün, ABD’in ilk Türkiye Büyükelçisi Joseph C. Grew’i kabulünü içeriyor. Atatürk, ABD Büyükelçisi’nin de yanında hazır bulunduğu görüntüde, ABD halkına hitap ediyor. Atatürk, 1925 yılında çekilen bu görüntüsünde, ABD’lilere "Muhterem Amerikalılar" diye hitap ediyor ve "Amerika milletinin Türk milletiyle beraber olduğundan şüphem yoktur" diyor.

PENGUEN KAPAK



BURADA YER ALAN YATIRIM BİLGİ, YORUM VE TAVSİYELERİ YATIRIM DANIŞMANLIĞI KAPSAMINDA DEĞİLDİR. YATIRIM DANIŞMANLIĞI HİZMETİ; ARACI KURUMLAR, PORTFÖY YÖNETİM ŞİRKETLERİ, MEVDUAT KABUL ETMEYEN BANKALAR İLE MÜŞTERİ ARASINDA İMZALANACAK YATIRIM DANIŞMANLIĞI SÖZLEŞMESİ ÇERÇEVESİNDE SUNULMAKTADIR. BURADA YER ALAN YORUM VE TAVSİYELER, YORUM VE TAVSİYEDE BULUNANLARIN KİŞİSEL GÖRÜŞLERİNE DAYANMAKTADIR. BU GÖRÜŞLER MALİ DURUMUNUZ İLE RİSK VE GETİRİ TERCİHLERİNİZE UYGUN OLMAYABİLİR. BU NEDENLE, SADECE BURADA YER ALAN BİLGİLERE DAYANILARAK YATIRIM KARARI VERİLMESİ BEKLENTİLERİNİZE UYGUN SONUÇLAR DOĞURMAYABİLİR. *************
Free META Tag Analyzer Free Hit Counters
Sitemap Generator Link Değişimi *Valid HTML 4.01 Transitional